Örtülü işgal operasyonları ve namus savaşı

Bir güne daha bir terör saldırısı haberiyle başladık. Kayseri’de askerleri taşıyan bir halk otobüsüne yönelik gerçekleştirilen terör saldırısında ilk gelen haberlere göre 13 asker şehit oldu, 55 kişi yaralandı. Bütün dikkatler, yeni bir günde daha terörün kirli fotoğrafına döndü. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da patlayan ve 44 polisimizi kaybettiğimiz saldırının öfkesi ve acısı dinmemişken, bu kez haber Kayseri’den geldi. Terörü ve teröristleri maşa olarak kullananlar diyor ki, “hiç bir nokta huzurlu değil, gündeminizi ve önceliklerinizi siz belirleyemezsiniz... Geleceğinize de biz karar vereceğiz.”

Halep’teki katliamla dertlenen, kendi dış politika öncelikleri çerçevesinde bir ajanda takip eden Türkiye’yi terörizmin irkiltici etkisiyle sarsmak amacındalar. Orada da durmayacaklar. Sarstıkça parçalanma girişimlerine direnemeyecek bir noktaya taşımak amacındalar. Bu zincirin son halkası da ülkenin önce örtülü ardından da açık bir şekilde işgal edilmesi olacak. Çünkü hegemonyacılara her yüzyılda bir gelen coğrafya dizaynı iştahı kabardı yine. Türkiye, dışarıdan gelen tazyiklere direndikçe, içeride patlayan bombaların sayısı artıyor. Sıradan bir terör örgütünün tek başına tedarik edemeyeceği patlayıcılar, tek başına istihbaratını toplayamayacağımızı anlarda gerçekleşen saldırılar, toplumda sürekli şok ve panik havasını taze tutmayı amaçlıyor. Ekonomik operasyonlarla da toplumu terörize etme katsayısını arttırıp, iyiden iyiye paralize etmek amacındalar. Bütün bunları yaparken, farkında değiller ki, Türk insanı arasındaki tüm ayrımlar kalkıyor ve iki cephe kalıyor geriye: “Namussuzlar ve namuslular”... Süregiden süreç tam bir savaştır ve namuslular ile namussuzların savaşıdır.

İsveç TV’sinde skandal yayın

Önce muhalif mesajlardaki imzalarıyla tanıdığım Tugba Tekerek aradı. İsveç devlet televizyonunun bir program hazırladığını ve benimle bu konuda bir röportaj yapmak istediklerini söyledi. Gazeteciymiş, imzasıyla herhangi bir bilgi aldığımı hatırlamadığım için üzerinde fazla durmadım. Röportajı gerçekleştirecek olan İsveçli gazeteci ve Tekerek de hazırladıkları programın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliği üzerine olacağını söylediler. “Sizin Cumhurbaşkanı’mıza nasıl baktığınızı biliyorum. Bana asıl niyetinizi söyleyin” şeklindeki yanıtıma, söylediklerimi eksiksiz aktaracaklarını belirterek yanıt verdiler.

Mülakat geçtiğimiz hafta içinde yayınlandı. Bir saatten fazla süren mülakatımdan kısa bir alıntı yaptıkları yetmezmiş gibi vahim bir çerçeveye de imza atmışlardı. Defalarca programda başka hangi unsurların olacağını sormama karşın, programın Cumhurbaşkanı’mızla ilgili olduğunu, bunun için memleketi olan Rize Güneysu’ya da gideceklerini anlattılar. Başka detay vermediler.

Oysa program yayınlandığı zaman, üç parçadan oluşan bir kolaj yapıldığını gördüm.

Hindistan, Filipinler ve Türkiye... Ve güçlü liderler... Ve iddia ettikleri halkın itirazları...

Nasıl bir mantık Filipinler lideri ile Cumhurbaşkanımızı aynı kefede değerlendirebilirdi?

Uluslararası operasyonlar için bir el kitabı ve kullanma kılavuzu mu hazırlamışlardı yoksa?

Üstelik, programın asıl niyetini saklayıp, bu skandal programa ön ayak olan sözde gazeteci Tugba Tekerek, cebinde bir Türk kimliği taşırken bu sinsi fotoğrafın mimarı olmuştu...

Pardon, cebinde Türk kimliği ama cüzdanında İsveç’ten aldığı maaşıyla... Yukarıda da söylediğim gibi, artık sözkonusu olan namuslularla namussuzların savaşı... Namussuzlarda da oyun bitmiyor gördüğünüz gibi.