Bazen bulunduðunuz yerden uzaklaþmak ve oraya dýþarýdan bakmak, daha doðrusu dýþarýdan bakanlarla birlikte bakmak bulunduðunuz yeri anlamýnýza ve anlamlandýrmanýza çok daha fazla yardýmcý olabiliyor.
Bu yazýnýn yazýldýðý yer de tam böyle bir yer. Sadece Türkiye’ye deðil Oslo’ya bile dýþarýdan bakýlan bir tepe. Kayakla atlama yarýþlarýnýn yapýldýðý Holmenkollen’in de üstündeki Frognerseteren tepesindeki muhteþem Oslo Fiyordu manzaralý bir restoran.
Buraya Norveç Dýþ Politika Enstitüsü’nün (NUPI) düzenlediði bir buçuk günlük yuvarlak masa toplantýlarý sonrasýnda geldik. Arap Baharýný, Suriye krizini, hepsinden çok da Türkiye’nin bölgesinde oynadýðý rolü konuþtuk. Norveç’in ciddiye alýnabilecek akademisyenleri, siyaset yapýcýlarý ve Dýþiþleri temsilcileriyle görüþtük.
Norveçlilerin Türkiye’ye verdiði önemi görmekten sanýrým hepimiz mutlu olduk. Ama en çok da ben mutlu oldum. Çünkü 31 yýl önce okumaya geldiðim Oslo’daki Türkiye imajý ve algýsýyla bugünkü Türkiye algýsýný karþýlaþtýrmak bana doðrusu iyi geldi.
***
1982 yýlýnda buraya okumaya geldiðimde Türkiye darbe maðduru bir ülkeydi. Bize sanki sorumluymuþuz gibi en çok iþkenceleri, yargýsýz infazlarý sorarlardý. Türkiye dendiðinde her þey negatifti. Ekonomisi çökmüþ, siyaseti dibe vurmuþ bir ülkenin vatandaþlarýydýk.
Türkiyeli olmak, Türkiye’den gelmek adeta ayýptý. Ne olursak olalým nihayetinde en fazla bir üçüncü dünya ülkesinden gelenlerdik Norveçliler için. Kimse bize siyasetimizi sormaz, kimse bizden Afrika’da veya Orta Asya’daki aðýrlýðýmýzdan bahsetmezdi. Zaten hiçbir yerde de aðýrlýðýmýz yoktu.
Türkiye siyasette, diplomaside, ekonomide yoksul bir ülkeydi. Hatýrlarým yurt dýþýna hasbelkader çýktýðýmýzda ailelerimize sabun, þampuan gibi þimdi sizlere komik gelecek hediyeler getirirdik. Türkiye’de karaborsa olmayan bir þey yok gibiydi. Oslo’ya geldiðimde onlardaki bolluk benim baþýmý döndürmüþtü.
Norveç hemen her zaman olduðu gibi 1980’lerin baþýnda da bir insan haklarý, demokrasi ve diplomasi cennetiydi. Bizde olmayan her þey burada ziyadesiyle çoktu. Kuzey Denizi’ndeki hidrokarbon yataklarýnýn yarattýðý zenginlik de ekonomide aðýrlýðýný hissettirmeye baþlamýþtý.
Oslo bana üniversitesiyle, yurduyla, sosyal ve ekonomik imkanlarýyla, biz de bulunmayan her þeyiyle o kadar farklý gelmiþtik ki bu þehirle aramda tam bir aþk-nefret iliþkisi oluþmuþtu. Oslo’yu sunduklarýyla çok seviyor ama ayný zamanda kýskanýyordum.
Yýllar sonra buraya bir kaç kez daha geldim. Ama galiba ilk kez kendimi Oslo ile eþit kabul ettim, þehrin keyfini çýkarttým, sessizliði ve sakinliði dýþýnda beni kýskandýracak bir yönünü bulamadým. Katýldýðým toplantýdaki tartýþmalar da sanýrým gururumu okþadý.
Türkiye’den gelmenin, Türkiyeli olmanýn bu þehirde artýk ayýp olmadýðýný hissetmek bana iyi geldi. Bu sefer kimse bana iþkenceden, yargýsýz infazdan söz etmedi. Toplantýlarda Türkiye’nin aðýrlýðýný, Norveç ile Türkiye’nin dünya siyasetini ilgilendiren konularda neler yapabileceðini konuþtuk.
***
Kýbrýs sorunu bile masaya çatýþma çözümünde bizlerin oynadýðý rol anlamýnda yatýrýldý. Bir meslektaþým Kýbrýs’ý anlatýrken Norveç’in efsanevi Dýþiþleri Bakaný ve Oslo Barýþ sürecinin mimarý Thorvald Stoltenberg Nikaragua, Yugoslavya ve Ortadoðu deneyimlerini bizlerle paylaþtý.
Oslo da dünyanýn pek çok baþka yerinde olduðu gibi muhataplarýmýzla eþit bir düzlemde konuþtuk, eskiden olduðu gibi kimse bizden ülkemizin yaptýklarý ya da yapmadýklarý için hesap sormadý. Cevap vermekte zorlandýðýmýz tek sorun ifade özgürlüðünün önündeki engellerdi.
Umuyorum ki yakýnda bu yük de Türkiye’nin sýrtýndan kalkacak, kimse bize AK Parti iktidarýnýn neden daha fazla demokratikleþme konusunda isteksiz olduðu gibi bir soru sormayacak. Sorunlar ve sorular tabii ki olacak, ama mantýðýný kendimize bile açýklayamadýklarýmýzýn sayýsý azalacak...