Otopsinin bile bozamadığı güzellik

Bu hafta vizyona giren ‘Otopsi-The Autopsy of Jane Doe’, korku filmi sevenlerin kaçırmaması gereken bir yapım. Ama filmin artı 18 ile vizyona gireceğini düşünüyorum. İzleyiciler dikkat...

Korku filmi sevip de seyredemeyen kaç kişi vardır acaba? İtiraf edeyim ben bunlardan biriyim. Tabii korku derken artık bu korku sineması o kadar türler arası oldu ki ‘Kötü Ruh’ veya ‘Şeytan’ türü filmlerden bahsettiğimi belirtmeliyim. Yoksa bol kanlı, aksiyonlu hatta fantastik sayılacak korkular beni çok etkilemez. Bu hafta vizyona giren ‘Otopsi’ filmi ise aslında bahsettiğimiz iki tür korkunun ortası bir yapım. Filmin ilk yarısı neredeyse ‘Seven’ gibi ilgi uyandırıyor ve benzerlikleri var. Fakat ikinci yarısı ve finali saf korku. Filmi seyretmekten zevk aldım. Yönetmen klişeleri doğru kullanmış. Yine de içerik açısından filmi seyrettikten sonra aklıma takılan sorular oldu. Normalde bazı kanunlar vardır. Mesela bir filmde bıçak veya silah gösteriliyorsa mutlaka o silahla birileri öldürülür. Yani senaryoda kullanılan hiçbir şey nedensiz orada değildir. Bu filmde ise yönetmen Andre Ovredal, birçok metaryel kullanmış. Ama bütün o sahneleri çıkarsak senaryonun hiç değişmeyeceğini fark ettim. Yani o materyaller sadece izleyicinin gözünü boyamak için konulmuş. Mesela morgda çalışan asistan Austin’in sevgilisi merakından dolayı ceset görmek ister. Austin babasının kızacağını söyleyerek izin vermez ama tam o sırada babası gelir ve oğluna bir zararı olmayacağını söyler. Dolaptan çıkan cesedin ayak bileğinde bir çıngırak vardır. Kız çıngırağın ne anlama geldiğini sorar. Doktor baba eskiden insanlar komaya girdiğinde tıbbın onların ölü olup olmadığını anlayamadığını bu nedenle cenazecilerin ölülerin bileklerine küçük çanlar takıp diri olup olmadıklarını takip ettiklerini söyler. Şimdi böyle bir anektod izleyici için ilginç tabii. Ama filmin sonuna kadar bununla ilgili birşey ne duyuyoruz ne de görüyoruz. Hani ayağında çan olan cesetlerden biri canlansa ve doktorla oğlu çan sesini duysalar bir anlamı olacak. Ama yok. Böyle birçok ayrıntı var. Konuyu kısaca özetleyeyim: Virginia banliyösünde, Şerif Burke yaptığı araştırma sırasında korkunç bir olay yeri keşfeder. Bir ailenin evinde üçlü cinayet gerçekleşmiştir. Bodrum katında da dördüncü cesedi bulurlar. Kimliği belirlenemeyen bu dördüncü cesede geçici olarak Jane Doe adını verirler. Tecrübeli tıbbi tetkikçi Tommy Tilden ve sertifikalı tıbbi teknisyen olan oğlu Austin, Tilden Morgu’na götürdükleri cesedi incelemeye başlarlar. Otopsi sırasında iç organları sıra dışı yaralar almış, ciğerleri kömürleşmiştir. Cesedin dış görünüşünün sağlıklı olması ikiliyi şaşkına çevirir. Otopsi ilerledikçe evde garip olaylar meydana gelir. Işıklar yanıp söner, borulardan sesler gelir, bir şeyler alarm verir. Doktor ve oğlu bu uyarıları anlayabilecekler midir? Yönetmen Andre Ovredal’ın üçüncü uzun metraj filmi ‘The Autopsy of Jane Doe.‘ 2010 yapımı ‘Troll Hunter’ da ilgi uyandırmıştı. Yönetmenin hamuru iyi. Ama gerilime olan hakimiyeti korku edebiyatına göre üstün. Yapımın albenisinin mimarı yönetmen filmi fazla makyajlamış. Filmde doktor Tomy Tilden’ı canlandıran Brian Cox efsane Britanyalı aktörlerin sonuncularından. Ian McKellen, Richart Harris gibi kariyerinin son dönemlerinde parlayan yıldızlardan Brian Cox. Oğlunu canlandıran Emile Hirsh ise genç neslin en iyilerinden. Yine de filmin yıldızı bütün film boyunca tek söz etmeyen Jane Doe’yu canlandıran Olwen Catherine Kelly. Otopsi yapılırken bile bu kadar duru bir güzelliğe sahip olmasına ne denir bilemedim.

VİZYONDAKİLER

The Bye Bye Man

Wisconsin’de üç üniversite öğrencisinin eski bir eve yerleşir. Bu dakikadan sonra başlayan olaylar zinciri, akla hayale gelmeyen aksiyonların başlangıcıdır. Önemli olan bu korkunç olaylara sebep olan şeyin ne olduğundan ziyade, kim olduğudur.The Bye Bye Man’in varlığından bir kere haberdar olmak, onun lanetiyle baş başa kalmak için yeterlidir.

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Stacy Title

Senarist: Jonathan Penner

Oynayanlar: Douglas Smith, Lucien Laviscount, Doug Jones

Yapım: 2017, ABD, 97 Dk.

Yaşamak Güzel Şey

Hüznü ve komediyi harmanlayan film, yaşam koşullarına boyun eğen, sessiz ve pısırık bir adam olan Müfit’in, başına gelen talihsiz bir olay ile baş kaldıran bir anti kahramana dönüşmesini ve yaşamın güzelliklerini keşfetmesini konu alıyor. 

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Müfit Can Saçıntı

Senarist: Müfit Can Saçıntı

Oynayanlar: Müfit Can Saçıntı, Yasemin Çonka, Zihni Göktay, Ayşegül Atik

Yapım: 2017, Türkiye

Hızlı ve Öfkeli 8

Ekip artık sakinleşmiştir ve suçtan uzak bir hayat yaşamak istemektedir. Dom ve Letty evlenip balayına giderlerken, Brian ile Mia da emekli olmaya karar vermiştir. Ancak gizemli kadın Chiper, Dom’u tekrar suça bulaşmaya ikna edip onu sevdiği insanlardan da ayıracaktır. 

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: The Fate of the Furious

Yönetmen: F. Gary Gray

Senarist: Chris Morgan

Oynayanlar: Vin Diesel, Charlize Theron, Dwayne Johnson, Jason Statham

Yapım: 2017, ABD, 136 Dk.

Dehşet Odası

Punk rock grubu The Ain’t Rights Oregon’un ormanlık bölgesinde sahne alırlar. Konser sonrası, sahne arkasındaki odalarında genç bir kadının cesediyle karşılaşırlar.

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: Green Room

Yönetmen: Jeremy Saulnier

Senarist: Jeremy Saulnier

Oynayanlar:Anton Yelchin, Imogen Poots, Patrick Stewart

Yapım: 2017, ABD, 95 Dk.

Kartal Avcısı Kız

Köy büyükleri ‘Kartal avcısı olmak erkek işidir” dese de 13 yaşındaki Ayçolpan, babasının yardımıyla kartal avcısı olan ilk kız olur. Moğolistan’da geçen hikâye, bir kız çocuğunun kartalı ile arasındaki bağı perdeye taşıyor.  

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: The Eagle Huntress

Yönetmen: Otto Bell

Senarist: Otto Bell

Oynayanlar: Ayçolpan Nurgaiv, Daisy Ridley

Yapım: 2017, Moğolistan, 87 Dk.