BİR: İmam Hatipli değilmiş de, bir dönem İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapmış. Bu müthiş açığımı yakalayan Muharrem İnce, Twitter’da esip gürlüyor.
Ne fark eder!
İmam Hatipli de olsan, mezkur okullarda öğretmenlik yapmış da bulunsan, bu seni Muharrem İnce’likten kurtarmaz.
Hırçın, geçimsiz, kavgacı, esasında hangi değer tercihlerini temellük ettiği belirsiz bir siyasetçisin.
Bir dönemin Ertuğrul Günay’cısıydın...
Sonra Baykal’cı oldun.
Epey bir süre de Önder Savcı olarak takıldın.
Kaset skandalı sırasıyla Baykal’ın ve Sav’ın başını yiyince, “yenilikçi” saflara intisap ettin ve Kılıçdaroğlu’cu oldun.
Bütün bunları aynı anda nasıl olabildin?
Nasıl oldu da “yenilikçi” olarak devam ederken, birden “ulusalcı” barikatlara savruluverdin?
Bu soruların cevabını kendi kendine ver.
Benden ve Twitter’dan uzak dur.
İKİ: Nedir bu İmam Hatip travması? Deşifre ettiğin açığım, İmam Hatipliliğe ekstra “değer” atfettiğim duygusu mu oluşturuyor sende? Hiç oluşturmasın. “Bir yıldızın doğuşunu müjdeleyen” ve arada sırada “aklama programları” yapan Doğan Medya Grubu memuru da İmam Hatiplidir.
Marifet değildir bu okullarda okumak.
ÜÇ: İsmet Paşa, Türkiye İşçi Partisi’nin önünü kesmek için, “O zaman biz de ortanın solundayız” demiş, bir gecede solcu oluvermişti.
Biz Muharrem İnce’yi niçin “solcu” sayacağız?
Paşa’dan tevarüs etmiş bir kararın üzerinde oturduğu için mi?
Hangi özelliğin, hangi önermelerin, hangi çıkışınla bu etiketi hak ediyorsun?
Madem solcusun ve bu sıfatı “müktesep hak” (!) olarak taşımaya devam edeceksin, bize içinde “emek” geçen kaç cümleyi kurduğunu söyle...
Sen bir söyle, ben içinde “Silivri” geçen yüzlerce cümleni hatırlatayım.
DÖRT: İsmin bir ara muhtemel genel başkan adayları arasında geçmişti.
Kendini bu makama yakıştırıyorsun anlaşılan.
Bence de yakışıyorsun.
Doğu Perinçek’e stepne olmuş CHP’ye bulunabilecek en uygun genel başkan senden başka kim olabilir ki?
BEŞ: Her ağzını açışta, “Silivri’de adalet yok” buyuruyorsun.
Bu genel geçer bir laftır.
Bize, yargı erkine ilişkin kronikleşmiş bir problemi anlatır. Başka da bir şey anlatmaz.
Elbette ciddi bir problemdir. Ama bugünün problemi değildir.
Kuvvetler arasında (olması gereken) eşitlik, partinizin de desteklediği ve içinde yer aldığı darbeler yüzünden, “yargı” lehine bozulmuştur. Bunu düzeltmek için anayasayı değiştirmek yetmez. Yetmediği 2010 referandumundan sonra görüldü. Zihniyetleri değiştirmek gerekiyor... “Yargı” konusundaki tasavvurlarınız (beklentileriniz) değişmediği için, zihniyetler de değişmiyor.
Silivri”de olmayan adalet, Yassıada’da pekala vardı.
İstiklal Mahkemeleri’nde vardı.
Bunlara neden itiraz etmiyorsun?
Ettiysen, biz niçin bilmiyoruz?
ALTI: “Yüce Divan’a otobüs seferleri düzenlemekten” bahsediyorsun.
Kimleri yollamayı düşünüyorsun Yüce Divan’a?
Başbakanı?
Bakanları?
Milletvekillerini?
Şu performansım beni de “Yüce Divan’lık bir gazeteci” yapar mı?
Ben senin yerinde olsam, otobüs işlerini bırakır, “Partim niçin fakir fukaradan, işçiden, emekçiden, varoşlardan oy alamıyor? Halkçı olduğu halde, niçin halktan yüz bulamıyor?” diye dertlenirdim.
Hatta oturur ağlardım.
Sen de böyle yap.
İlk kez ciddi bir iş yapmış olursun.