Otur Feridun, sıfır

Feridun Düzağaç’ı 90’lı yıllardan beri dinlerim. Beğenirim.

Kulağım pop müziğe yatkın değildir ama Düzağaç’ı benzerlerinden ayıran bir derinlik var. Biraz “yer altı” kokuyor sanki. Sanatçının, kalabalıklara karışmaktan korkan münzevi tavrının da bunda etkisi var.

Bana, halleşmesini tamamlamış bir “modern zamanlar dervişi” gibi gelirdi hep.

Sakin, münzevi, mütevazı...

Bu duruşunu severdim.

Hâlâ severim.

Beşiktaşlılığını da severim.

Feridun’umuz, meğer, ağır bir Kemalist’miş.

Hayır, elbette Kemalist olabilir, Kemalizm’in vazettiklerinin “bu halkın başına gelmiş en iyi şey” olduğuna inanabilir, “ideolojisinin” kavgasını verebilir.

Bunlar, düşünce sahibi insanlar açısından, olması gereken hassalardır.

Problem şu:

Feridun’umuz kavgasını, en düşük profilli ulusalcının bile başvurmaktan imtina ettiği “yaşam tercihleri siyaseti” üzerinden yürütüyor.

Bazı yandaş kişiler, içki içenlere “pis, ahlaksız, ayyaş” diye hakaret ediyormuş.

Ne feci bir durummuş...

Eskiden ne güzel Batı’ya benziyormuşuz...

Bu hükümet döneminde yönümüz değiştirilmiş, İslam ülkelerine benzemeye başlamışız...

Bir yandan intikam siyaseti güdülüyormuş (Silivri’ye gönderme yapıyor), bir yandan da “çok planlı” ve sinsi bir siyasi oluşumun ayak sesleri yükseliyormuş...

Filan...

Bu şekilde uzayıp giden bir şekva listesi...

Haa, Spor Bakanı da çocukları kız ve erkek diye ayırıyormuş.

Görüldüğü üzere, Feridun’umuz oldukça kaygılı.

Batı’ya benzemeye çalışan ama hiç benzeyemeyen Kemalist rejimimizin yıkılıp gitmesinden korkuyor.

Denilebilir ki, “Feridun’umuz darbeler, muhtıralar ve faili meçhuller döneminde niçin kaygılı yüzünü göstermedi?”

İnsana sorumluluk yükleyen netameli dönemlerde planlı suskunluğu ve münzevi yalnızlığı seç, güç siyaset kurumuna evrilince “bu gidiş gidiş değil, kaygılıyım, rejim elden gidiyor” diye kafa çıkar...

Bir şey diyecektim ama vazgeçtim.

Daha doğrusu, “Gazeteciler” sitesinin attığı başlık beni söyleyeceklerimden vazgeçirdi.

Durumu gayet iyi özetlemişler: “Feridun Düzağaç’ın içine Yılmaz Özdil kaçmış.”

 

Budur.

Son olarak, “Olmadı Feridun. Otur, sıfır...” diyorum ve bu bahsi kapatıyorum.

HAMİŞ:

Feridun Düzağaç bahsi kapanırsa, “Kürt meselesinin çözümü” konusunda vaktiyle “akil insanlar heyeti” öneren, böyle bir hayat teşekkül ettikten sonra bile özenli suskunluğunu koruyan, daha doğrusu hiç oralı olmayan Kemal Kılıçdaroğlu bahsi açılır.

İlk Kürt Raporu’nu yazmakla övünüyorlardı. (İlk değildir... İsmet Paşa döneminin de raporları vardır. Açıklasak, yüzleri kızarır.)

Bu raporun üzerinden 24 yıl geçti... Yoklar.

Üstelik, 1991 yılında iktidar olmuşlardı ama raporda belirtilen iyileştirmelerin kıyısından bile geçmediler.

Kemal Bey, daha sonra “Bu işi Meclis halletsin” görüşünü seslendirmeye başladı. “Biz ancak Meclis’te konuşuruz, çözüm önerimiz hazır, gelsinler” diyordu.

İstihbar ediyoruz ki, Meclis’te de bir “Çözüm Komisyonu” kurulacakmış.

Bu kez nereye kaçacaklar, çok merak ediyorum.

Feridun Düzağaç’tan mülhem, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun içine Devlet Bahçeli kaçmış” dersek, fazla mı abartmış oluruz.

Herhalde olmayız.