Oyum Sarıgül’e kurban olsun!

Ve bilemediğimiz daha pek çok özelliğinin ve özelinin hatırına... Çare sensin Sarıgül!

Bir seksen iki boyun ve seksen dokuz posun için: Çare sensin Sarıgül!

Güldükçe otuz ikisi birden gözüken inci gibi dişler, yay gibi kaşlar, hakkı yenmesin kirpiklerinle -Allah’ım nazarlardan saklasın da kem gözlerden korusun- provalı gülüşüyle Robert Downey Jr’yi bile geride bırakan şahsiyet, daha önceleri nerelerdeydin... Elbette: Çare sensin Sarıgül!

Tartıda kilona dikkat ettiğin ve formunu koruduğun için... Azıcık kilo aldığında duruma derhal müdahale ettiğin için... Haftada evine birkaç kez masör geldiği için... Dünyada kıyamet kopup İstanbul yansa da beş gün spor yapmaktan vazgeçmeyeceğin -spor hocan Hakan Bey’in de etkisi var elbette- için... Günde dört kilometre koşan adam İstanbul’da neler yapmaz ki! Çare sensin Sarıgül!

Renk renk takım elbiselerin olduğu için... Pantolonların jilet gibi tek çizgi ütülendiği için... Sabah giydiğin takım elbiseni düzenli olarak 14.00’da aksatmadan değiştirdiğin için... Çıkartılan takımların havalandırılmasına gösterdiğin özenden ötürü: Çare sensin Sarıgül!

Giyimine kuşamına saplantı derecesinde özen gösterdiğin hatta bunun için iki daireyi birleştirip tek daire yaptığın ve evinde bir ‘giyinme sistemi’ kurduğun -evine bu sistemi kuran İstanbul’a hangi sistemi kurmaz ki- ve beş yıldır da aynı berbere tıraş olduğun (sadakat önemli özellik) için... Odanı bizlerle paylaştığın için... Çare sensin Sarıgül!

Sabahları altıda uyandığın, erken uyanmayanlara sinir olduğun, öğle 12’ye kadar full çalışıp sonrasında enerji depolamak için ‘enerjik dostlar’ınla yemek yediğin ve 14.00-15.00 saatleri arasında güzellik uykusuna yattığın için...  Ama en çok da muhakkak surette oğullarını gün içerisinde aramayı ihmal etmediğin için... Çare sensin Sarıgül!

Hangi kravatın, hangi gömleğin hangi takım elbiseyle giyileceğini bilecek kadar dikkatli olduğun, düğüne giderken takım elbise giyilmeyeceğini, spor takım elbise giyileceğini bildiğin (Sayın Kadir Topbaş siz biliyor musunuz bu ayrıntıları), cenazeye gider iken mutlak surette koyu renk takım elbise ve gülümsenmeyeceğini bildiğin ve de gidilecek yerlere göre ‘hangi renk olur’ bilgisine sahip olduğun için... Çare sensin Sarıgül!

Şimdilik başkanı olduğunuz Şişli’de, isteyen vatandaşı Selçuk’a Meryem Ana’ya, isteyen vatandaşı Çanakkale’ye gönderdiğin ve her cuma 20 otobüsle gayrimüslümlere de Müslümanlara da tur düzenlediğin için... Çare sensin Sarıgül!

Daha bitmedi.

Geceni gündüzüne katıp Nişantaşı’nı Champs-Elysees’ye çevirdiğin, görkemli yılbaşı kutlamaları yaptığın için... Nişantaşı’nın bilumum yerlerine astırdığın afişlere ‘Mutlu Yıllar’ dileğini, Mustafa Sarıgül isminden daha küçük yazdırdığın hatta Nişantaşı’nda ‘Sarıgül yılına mı giriyoruz?’ esprilerine sebep olup tatlı tatlı gülümsettiğin için... Çare sensin Sarıgül!

Kendin gelmeden sloganlarını gönderdin; dağlara taşlara ‘Çare Sarıgül’ yazdırdın.

Velhasıl Sarıgül...

Masaların üzerine çıkacak kadar hiperaktif, duvarları yumruklayacak kadar agresifmişsin! Enerjikmişsin. İçinde ‘fırlamaya hazır bir tay’ taşıyormuşsun. Duygusalmışsın, ‘Gündüzleri kolaymış da geceleri zor’ geçiyormuş. Kırılganmışsın. Akıllıymışsın. Muzipmişsin. Öyle diyorlar. Ama her şeyden önce iyi PR’cısın! Özünde iyi bir adamsın biliyoruz.

Biz İstanbul’a belediye başkanı arıyoruz, stil danışmanı değil, modacı değil, hele hele evlerimize damat hiç değil!

Uzun lafın kısası...

“Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla”...

Biçaresin Sarıgül!