Oyuna gelmemek için...

Elime geçen her fırsatta, kalemimle ve dilim döndüğünce, başlayan yeni sürecin ‘muhataralı’ olduğunu söylüyor, özellikle medya aracılığıyla yanlış yönlendirme girişimlerine dikkat çekiyorum. Medya ve onu kullanarak kamuoyunu yönlendirme faaliyeti yürütenler oralı olmadıklarına göre, en iyisi, doğrudan sizleri uyarmak...

Paris’te cereyan etmiş olan PKK’yla irtibatlı üç kişinin hayatlarını kaybetmesiyle sonuçlanmış olayın dehşetini son üç gündür yaşıyoruz. Siyasi eğilimleri ve örgüt bağlantıları ne olursa olsun, sonuçta ölenler üç kadın... Bizim de yaşadığımız toprakların çocukları... Barış umudunu ayaklandıran son gelişmeler ile paralellik kurulabildiği için de ölümleri hepimizi ilgilendiriyor.

Buraya kadar her şey normal. Ancak bundan sonrası hayli karışık.

Dün zaten takip ettiğim yabancı gazetelere yenilerini de ekleyerek haber taraması yaptım. Ajansların konuya ilişkin geçtiği haberleri de gün boyu izledim. Ortaya şöyle bir tablo çıktı: Olayın topraklarında cereyan ettiği Fransız basını da dahil yabancı gazeteler konuya ilişkin fazla ayrıntı aktarmamışlar; en geniş bilgiyi de Fransa’dan değil Türkiye’den almış, nakletmişler... Bizim gazeteler ise neredeyse kesin sonuca varmış görünüyor; herbiri kendi eğilimine göre, olaya, ‘örgüt içi hesaplaşma’ veya ‘infaz’ ile ‘derin devlet işi’ etiketi yapıştırmış...

Yazıların bazısını okurken istihbarat dosyasına göz atıyormuşum hissine kapıldım.

En sâkin, en aklı başında açıklamalar politikacılardan geldi. Başta Başbakan Erdoğan Ak Parti sözcüleri ile BDP’li milletvekilleri kesin kanaat bildirmekten kaçınan bir üslupla çıktılar toplumun karşısına. Zamanlamaya dikkat çekip hepimizi uyardılar.

Aslında medyadan beklememiz gereken serinkanlı davranışı sergiledi politikacılar...

Olay Paris’te meydana geldiğine göre en geniş bilgiye Fransız polisi sahiptir; muhtemelen şu ana kadar kanaat belirleyecek bir noktaya da gelmişlerdir...

Gerçekçi değerlendirmeler yapmaya yarayacak bilgiden mahrum olunduğu durumlarda, polis, hep biliyoruz, kamuoyundan yardım talebinde bulunur. Şimdiye kadar herhangi bir yardım talebi işitilmediğine göre, ellerindeki bilgi ve bulguların yeteceğine inanıyor olmalı Fransız polisi; inanıyor, ama bekliyor...

Zamanı geldiğinde yaptıkları açıklamadan şu son iki-üç gün içerisinde bizim medyada konunun ele alınış biçimini destekleyen bir sonuç çıkmazsa ne olacak? ‘Derin devlet’ değilse? ‘Örgüt içi hesaplaşma’ veya ‘infaz’ ile bir ilgisi yoksa?

Hatta diyelim ‘Derin devlet operasyonu’ bu, veya ‘örgüt içi hesaplaşma sonucu infaz’ ve Fransızlar bizim medyada bazılarının yazdığı istikamette bir sonuç açıkladı; kaygılandığım noktayı değiştirir mi bu? Hayır. İkisi birden olamayacağına göre, hangi tez doğru çıkarsa çıksın, diğerini ısrarla savunanlar yanlışı savunmuş olacaklar...

Peki, buna hakları var mı? Yazdıkları ve haberleştirdikleri bilgilere kendi çabalarıyla ulaşmış olsalardı kendilerine hak verebilirdik; ancak buram buram yönlendirme kokan yazılar ve haberlerde böyle bir masumiyet yok.

Medya oyuna geliyor diye, ya da onları yönlendirenler huylarından vazgeçmiyor diye işi oluruna bırakacak değiliz ya. Bence her gününüze zihninizi bulandırmama kararlılığıyla başlayın.