Oyunu nasıl bozacağız?

Bizden ne bekleniyor? Daha doğrusu Türkiye kendisinden beklenen neyi yerine getirmiyor ki bunca saldırının hedefi haline geldi?

Tayyip Erdoğan öfkeli, uzlaşmaz, hatta diktatör öyle mi! Ne yapsa memnun olacaklar? Mesela ülkenin siyasetini, ekonomisini, hatta kültür ve medeniyet kodlarını sahiplenmeyi bıraksa yeterli olur mu! Taziye için gittiği evlerde Kur’an okumayı bırakıp, devletin o eski ve soğuk yüzünü sergilese, milletin değerleriyle devleti kaynaştırma yolunda attığı adımlardan vazgeçse yeter mi!

Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir tezgah, bu nasıl bir zavalıllık. Şöyle mi olması bekleniyor? Birileri topraklarımızda başka ülkelerin istihbaratlarını ve sermaye uzantılarını arkalarına alarak operasyon yapacaklar ve Türkiye buna sessiz kalacak. Elini kolunu bağlayıp oturacak. Demokratik hak ve özgürlükler adına değil, düpedüz terör örgütlerinin sahne aldığı günlerde sokakları, iktidardan istediğini koparamayan sermaye ve medya gruplarına, onların tetikçilerine bırakacak öyle mi!

Yağma yok. Bunu tezgahlayan her kim ve kimlerse, hangi sermaye sahibi, medya grubu bunu süslü sözlerle ‘demokrasi’ tartışmasına dönüştürmek istiyorsa, kimse kusura bakmasın. bunun bir bedeli var. O bedeli de sorumluluğu olan herkes eninde sonunda ödeyecek!

Bu ülkenin başbakanı, milyonlarca insanını kucaklamak üzere bir başka ülkeye gidecek. Sonra oradaki bir gazete ‘Burada istenmiyorsun’ diye manşet atacak. Biz de o gazetenin Türkiye’deki ortağını ve darbeci, tezgahçı, tetikçi yazarını masum kabul edeceğiz öyle mi?

***

Şimdi sokaklara o yoksul ve çaresiz insanların çocuklarını süren bu zihniyetle pazarlığa oturup ‘Ne istiyorsunuz, hadi uzlaşalım’ dememizi bekliyorlar.

Hayır, bin kere hayır. Tayyip Erdoğan bugüne kadar sadece ve sadece milletle masaya oturduğu için kazandı. Onların yüreğine, sözlerine ve feryatlarına kulak verdiği için ayakta kaldı. Bugün de aynısını yapıyor, inşallah hep aynısını yapar.

Nasıl ki yıllar yılı topraklarımızda terör dahil her yöntemle bizi zayıf düşürmeye çalışanların oyununu bozdu. Nasıl ki kimseye, hele de az önce bahsettiğim çevrelerin karşı operasyonlarına aldırış etmeden müzakere sürecini kararlılıkla devam ettirdi. Nasıl ki bunun sonucunda sadece kendi siyasi sınırlarımızda değil, gönül coğrafyamızda yaşayan milyonlarca Kürt, kendi kaderini bizimle bir ve bütün olarak görmeye başladı. Hatta bu durum coğrafyamız üzerinde neredeyse elli yıldır yapılan hesapları bozdu.

İşte yine böyle bir hamleye ihtiyacımız var. Yine böyle bir kucaklaşmaya, çaresizlik ve karamsarlık atmosferi oluşturup gencecik çocukları maskelerle ve silahlarla sokağa dökenlerin hesabını bozmaya ihtiyacımız var.

Yapılması gereken öyle karmaşık bir operasyon. üzerinde yıllar yılı çalışılacak bir hamle filan değil.

Demokrasi çıtasını daha da yukarıya koyup, herkesin ama herkesin, bu topraklarda yaşayan farklı dinlerin, mezheplerin ve etnik kökene sahip insanların vatandaş olarak aynı haklara sahip olması yönündeki yazılı ve yazılı olmayan tüm engellerin kaldırılması.

Dün farklı gerekçelerle, hukuk ve insanlık dışı yaklaşımlarla bu ülkenin dindar insanları yok sayıldı. Devlet kapısı diye tarif edilen her yerden kovuldu, sürüldü. Takip edildi, fişlendi, eğitim dahil tüm haklarından yoksun bırakıldı.

Şimdi o günlerde yapılan bu haksızlıkları unutmadan, herkesi, her kesimi ve farklı anlayışı kuşatan, hukuk önünde eşit olmalarını sağlayan bir yaklaşımın kuvvetle ifade edilmesine ve elbette pratiğine ihtiyacımız var.

Sokaklara yönlendirilen, gelecekten umutsuz ve tek çıkışını maskeli terörde gören çocuklarımıza sahip çıkmanın, onların hassasiyetlerini uluslararası hesaplara peşkeş çekenlerin tezgahını dağıtmanın tam zamanı.

Tayyip Erdoğan bu operasyonu da bozacak. Teröre ve sokağı kana bulamak isteyenlere geçit vermeden, ama kimsesizlik ve çaresizlik girdabındaki insanların elini tutarak.