Bugünkü yazýma seçtiðim baþlýk kimilerine þaþýrtýcý, kimilerine de gereksiz ve yanlýþ gelebilir, kýzabilirler ama bendeniz bu konunun Türkiye’de artýk sükunetle tartýþýlmasýndan yanayým.
Ülkemizde özel saðlýk kuruluþlarý var, özel muayenehaneler var, özel okullar var, vakýf üniversiteleri var, yakýnda muhtemelen özel üniversiteler de olacak, özel güvenlik kuruluþlarý var ama nedense özel ibadethaneler, özel camiler yok; özel cami derken asla kâr amacý güden bir ibadethaneden bahsetmiyorum, aþaðýda konuyu detaylandýrmaya gayret edeceðim.
Yeni ve sivil anayasa hazýrlýk çalýþmalarýnda AK Parti’nin, yeni anayasada yer almamasý gerektiðini düþündüðü kuruluþlarý, baþkanlýklarý belirttiðini bir basýn organýndan öðrendim; bunlarýn arasýnda YÖK var, Atatürk Dil ve Tarih Kurumu var, hatta galiba Genelkurmay Baþkanlýðý da var, bu geliþmeler çok olumlu, gerçekleþir ise AK Parti’yi kutlayacaðým ama Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn anayasal statüsü yeni anayasada da korunacak anlaþýlan.
Çok kýsa bir biçimde mevcut hukuki durumu açýklamaya gayret edeyim; Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn (DÝB) kendi özel kanunu mevcut ama Anayasa’nýn 136. Maddesi DÝB’in genel idare içinde yer almasýný zaten emrediyor ve DÝB’e anayasal bir statü kazandýrýyor.
Bir de hiç konuþulmayan ama bir hukuki skandal niteliðinde olan Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) 89. Maddesi var; SPK’nýn bu maddesine göre bir siyasi parti, seçmenden gerekli desteði alsa bile, DÝB’in genel idare dýþýna taþýnmasýný amaç edinemiyor, böyle bir amaç parti programýna yazýlýr ise, Anayasa Mahkemesi söz konusu partiyi kapatýyor, Türkiye’de çok sayýda örneði de var.
SPK 89, DÝB’e anayasal statü veren Anayasa’nýn 136. Maddesini adeta Anayasa’nýn deðiþmez maddesi haline getiriyor; önce SPK 89’u deðiþtirebilirsiniz ama nedense bugüne kadar hiçbir siyasi parti bu iþe giriþmek istemedi, nedenini bir bilen varsa bana da anlatsýn.
DÝB’in anayasal statüsü ve tekeli ile ilgili bir de devrim kanunu var; tekke ve zaviyelerin kapatýlmasý, bu durum zaten tarihsel olarak DÝB’i bir tekelci kurum haline getirmiþ.
Gelelim özel cami konusuna; özel cami derken sadece inþaatý, caminin bakýmýný deðil, hoca ve müezzinin de özel olabilmesini kastediyorum.
Üstelik, özel cami konusu Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn varlýðý ile, hatta bir genel idare kurumu olmasý ile de çeliþmeyebilir.
Yapýlmasý gereken, olmasý gereken ibadethanelerde DÝB’in tekelini aþmak olmalýdýr; amaç, bir hizmet kurumu olarak DÝB’i kapatmak zaten olmamalý.
DÝB’in finansman yapýsý mutlaka tartýþýlmalý, merkezi bütçe gelirlerinden parlamenter süreçte ödenek alan bir kurum olmaktan çýkarýlmalý, DÝB tümüyle gönüllü ama kamu sektörü mekanizmalarý kullanýlarak tahsilatý gerçekleþen vergilerle, fon demek teknik olarak daha doðru olabilir, finanse edilmelidir.
Bu tür örneklere kýta Avrupa’sýnda rastlýyoruz, illaki de aynýsýný adapte etmek þart deðil ama gönüllü finansman modelinin DÝB’i daha güçlü, daha özgüvenli, gereksiz tartýþmalarýn dýþýna taþýnabilmiþ bir kurum yapabileceðini de düþünüyorum.
Yakýnda, gelir vergisi mükellefiyetini yaygýnlaþtýracak, düþük oranlý ama tabana yayýlacak bir gelir vergisi düzenlemesinin gerçekleþme ihtimali var; mükellefler gönüllü olarak, ödedikleri gelir vergisinin mesela yüzde birini diyanet fonu olarak ödeseler, istemeyen vatandaþ ödemese, ödemeyenlerin vergi payý genel hizmetlere tahsis edilse, çok daha saðlýklý, demokratik, etkin bir din hizmeti finansman modeline geçmiþ oluruz kanýsýndayým.
Ýsteyen de özel cami kurar, istediði kiþiyi buraya imam olarak getirir, bu özel imamýn hukuken yanlýþ bir iþ yapýp yapmadýðýný da DÝB deðil, savcýlýk denetler.
3 Mart 1924’den beri en temel iki vesayet kurumu Genelkurmay ve DÝB; bu iki kurumun demokratik bir devlet yapýlanmasý içinde reforme edilmiþ yerleri çok önemlidir.
twitter.com/KarakasEser