Su gibi duru, annesinin süt kuzusu. Ayağına taş değseydi de kalbimiz kanardı.
Yazık ki korkunç bir cinayete kurban gitti.
Kafatasımız zonklayıncaya dek dişlerimizi sıkmaktan konuşamaz olduk bir kez daha.
Ülke olarak ağladık.
Annesinin, babasının, ablasının, arkadaşlarının, akrabalarının ise yüreği bir ömür yanacak.
Her sabah bu acıyla uyanacaklar. Her gece bu acıyla...
Özgecan’ın fotoğraflarına bakarken, evin içinde onun izini sesini kokusunu saklamaya çalışırken, en neşeli hatıralarıyla avunmaya çalışırken bile o güzel başının yakıldığını, ellerinin kesildiğini düşünmeden edemeyecekler.
Canının çok yanmış olduğunu düşünmek mahvedecek onları.
Ve kim bilir nasıl korktuğunu...
Öteki yolcular birer birer inip de dolmuşta tek kaldığını fark ettiğinde. Katili olacak o sapık dikiz aynasından onu taciz ettiğinde. Yolu değiştirdiğinde. Tecavüze kalktığında.
Çok korktuğunu... Kendini korumaya çalıştığını...
Düşünecekler bir ömür boyu. Ve canının ne çok yanmış olduğunu düşündükçe canları yanacak.
Bir yandan kuzularını özleyecekler deliler gibi. Bir yandan katilin hayatta olduğunu, günde üç öğün yemek yediğini, dört duvar arasında da olsa gülüp eğlendiğini bilecekler.
Kızları mezarda çürürken o hayvanın yaşadığı bilgisine ve günün birinde özgür olma ihtimaline katlanmak zorunda kalacaklar yani.
Özgecan’dan geriye kalan son izin, caninin suratındaki tırnak izleri olduğunu bilmek yetmezmiş gibi.
Allah Özgecan’ın anne babasına kardeşine dayanma gücü versin, onları cennetinde en güzel şekilde buluştursun.
Bu tazecik bahar dalını kıran caninin, işbirlikçilerinin ise -izninizle demeden edemem- Allah belasını versin. Yaşadıkları her gün onlara cehennem olsun.
***
Bu korkunç cinayetin bir benzerinin bir daha yaşanmaması için adını net koyalım:
Özgecan cinsel bir saldırıya maruz kaldı ve sadece kadın olduğu için, saldırgana karşı koyacak fiziki güce sahip olmadığı için öldürüldü.
Bu, bu tür saldırılara maruz kalan kadınların, onlara saldıran erkeklerle saldırı anında yaşadığı eşitsiz durumun bir sonucu. Ama öncesi de var tabi.
Erkekleri kadınlardan üstün görmenin yamulttuğu patolojik bir durum bu. Yanlış kurgulanmış ve oturmuş bir yığın sosyolojik, psikolojik, hukuki sapma var. Öğretilmiş yanlış erkekliği insan olmanın, insan kalmanın önüne geçiren erkekler var.
Ama bir de kadına vurmayı, hor görmeyi, cinsel şiddet uygulamayı hatta öldürmeyi normal ve kendisinin en doğal hakkı zannedenlerin yaptığının yanına kâr kalması durumu var.
Çok acı örneklerde görülen odur ki, mevcut cezalar kadına yönelik şiddet suçlarında hiçbir caydırıcılık taşımıyor. Ve sosyolojik psikolojik açıdan alınan tedbirlerin sonuç vermesini bekleyecek vaktimiz yok. Hemen şimdi harekete geçmek zorundayız.
***
Özgecan’dan sonra toplumda yükselen haklı tepkiyi doğru okumak ve asla hafife almamak gerekir. Ailenin acısını paylaşmak için seferber olunması, Cumhurbaşkanının kızları aracılığıyla bizzat taziyede bulunması, Başbakanın, bakanların, tüm partilerden siyasetçilerin peşpeşe yaptığı açıklamalar ve toplum kesimlerinin duygu ve tepki birliği göstermesi önemlidir, değerlidir. (CHP’li Aylin Nazlıaka’nın Özgecan’ın öldürüldüğü gün kadın cinayetlerini protesto etmek için dans etmeyi tercih etmesi bu partinin bu toplumla neden aynı duyguda birleşemediğinin son örneği olarak kayda geçti ama üzerinde fazla durmaya da değmez. Çözülmesi gereken önemli meseleleri var bu ülkenin.)
Bu minvalde idamın geri gelmesine yönelik bir isteğin yükseldiği görülüyor. Konunun tartışmaya açılması ayrı bahis ama benim kanaatim idamın geri gelmesine yol açan temel etmenin cezaların yetersizliğinden çok, ceza infazlarında.
Yani verilen cezanın kalem kalem geri alınmasında yahut affa uğramasında ve en çok yatanın 16 yıl sonra elini kolunu sallayarak çıkmasında.
Toplumun vicdanını yaralayan da bu, potansiyel canileri caydırmayan da.
O yüzden ceza kanunu gibi ceza infaz kanunun da acilen elden geçmesi gerekiyor. Başka Özgecanlar yanmasın diye.