Özgür birey güçlü Türkiye

En az maddi ve manevi kalkınmamız kadar demokratikleşmemiz ve özgürleşmemiz de büyük önem taşıyor. Hatta demokratikleşmemiz kalkınmadan daha önemli, çünkü özgürleşen ve özgürleşerek bir arada yaşamayı öğrenen insanlar, devlet ile millet arasındaki uyum, milleti oluşturan unsurlar arasındaki ahenk her sorunu aşmada bir ülkenin en büyük gücüdür, en büyük zenginliğidir.

Bu anlamda açıklanan Demokratikleşme Paketi Türkiye’nin birliği ve dirliği kadar kalkınmasını ve gelişmesini de etkileyecektir. Bireyin hayatı kolaylaştıkça siyasi çarklar daha kolay çalışacaktır.

***

Hükümet bu paketi adeta davul zurnayla duyurdu, açıklama da bayram havasında yapıldı. Aslına bakarsanız bir ülkede hükümetin demokratikleşme reformlarına bu kadar önem vermesi çok sevindirici bir durum... Çünkü böyle bir paket, bir yönüyle öz eleştirimiz anlamına da geliyor. Hükümet, demokraside hedefi “ileri demokrasi” olarak koyarken, demokratikleşme paketleri hazırlayarak henüz o hedefe gelmediğimizi, o hedef doğrultusunda gayret gösterdiğimizi de ortaya koymuş oluyor. İşin doğrusu da budur zaten.

***

Diğer taraftan muhalefet pakete karşı yanlış bir taktik izledi: MHP paketi “PKK’nın talepleri” olarak lanse ederken, CHP “kapalı kapılar ardında hazırlanmış, halktan gizli demokratikleşme” diye yerden yere vurdu. BDP ise “paketten kabak çıkacak” gibi bir dili benimsedi.

Keşke muhalefet, bu kadar sert çıkacağına kendi alternatif paketini hazırlasaydı. Böylece partilerin demokratikleşme deyince ne anladığını daha güzel bir şekilde anlardık.

Aslına bakarsanız sadece demokratikleşme alanında değil, muhalefetin maddi ve manevi kalkınma alanındaki paketlerini de en kısa zamanda oluşturması ve bizlerle paylaşması gerekiyor. Muhalefetin iktidara gerçek anlamda alternatif olabilmesinin yolu belki de buradan geçiyor.

***

Paket çok önemli bir adım şüphesiz, ancak Türkiye pek çok alanda sessiz sedasız paketleri açmaya da devam ediyor. Örneğin Türk Hava Kurumu’nun bayramlarda kurban toplama tekeli (siz ona terörü de diyebilirsiniz) ortadan kalktı. Rumlar, Gökçeada’da yıllar sonra okul açabildiler. Sırada Süryaniler var. Resmi kurumlarda kılık kıyafet serbestisi ve daha birçok özgürlük de sessizce devreye girdi. Artık başörtülü öğrencileri üniversite kapılarında zırhlı araçlar ve polisler kovalamıyor. Paket fiili iyileşmeyi yasal hale getiriyor. Kürtçe, eğitimde ve yayıncılıkta olması gereken yerini devlet desteğiyle alıyor. Her türlü görüş geçmişle kıyaslanamayacak kadar geniş bir şekilde dile getirilebiliyor.

Başbakan Erdoğan’ın dün açıkladığı ve bir sonraki yazımızda detaylarına gireceğimiz reformlar demokratikleşme yolunda önemli adımlar... Elbette, bunlar da yeterli değil ve alacağımız yol hâlâ uzun. Dahası iş, kararlar almakla veya kanunlar çıkarmakla bitmiyor. Kararların içselleştirilmesi ve kültür haline gelmesi çok daha zor ve vakit alıcı olacaktır.

Türkiye bir yandan kalkınmasını ve yeniden yapılanmasını gerçekleştiriyor, diğer taraftan manevi alanda yenileniyor, yepyeni bir şuurla ayağa kalkıyor. Bunları taçlandıran ise demokratikleşme ve özgürleşme alanındaki gelişmeler oluyor. Buradaki püf noktası ise böylesine hızlı bir değişimi ve dönüşümü istikrarı bozmadan yapabilmek.

Filozof ve matematikçi Alfred North Whitehead, gelişmenin formülünü şöyle açıklıyor “gelişme sanatı, değişimin ortasında düzeni, düzenin ortasında değişimi muhafaza edebilmektir”. Türkiye de böyle yapmak zorunda, bir yandan değişirken diğer yandan düzeni ve istikrarı korumak zorunda...