Özgürlük savaþçýlarý, ''bir'' öldürülseler de, ''bin''ler halinde dirilirler

Okuyucularla Hasbihal:

Pazar günleri, okuyucularýn görüþ ve eleþtirilerine tahsis ettiðimiz bu sütunda bir diger 'Hasbihal'e daha, okuyucularýn saðlýk ve âfiyet içinde olmalarý dileði ve selâmlarýmýzla baþlayalým:

*

Özgürlük savaþçýlarý, 'bir' öldürülseler de, 'bin'ler halinde dirilirler

Lübnan Hizbullah Teþkilatý'nýn 33 yýllýk lideri Hasan Nasrullah'ýn, Lübnan'ýn baþkenti Beyrut'ta olduðunun istihbar edilmesi üzerine, 27 Eylûl günü Siyonist Ýsrail rejiminin yaptýðý aðýr bombardýmanlar sýrasýnda öldürülmüþ olabileceði, 2 gündür söyleniyordu. Evvelki gece önce , Nasrullah'ýn kýzý Zeynep'in öldürüldüðü haberi geldi, o aðýr bombardýmanlar sýrasýnda hayatýný kaybeden 785'i aþkýn sivil insanlar arasýnda.. Dün sabah da, Nasrullah'ýn öldürüldüðü doðrulandý.. Ýster istemez, bir çok okuyucunun mesajlarýnda bu konuya deðinildi. Biz de bu konuya eðilelim, önce..

Bu geliþmeler olurken, Amerikan Baþkaný Biden, BM. Genel Kurulu için hâlâ New York'ta bulunan bir kýsým yabancý liderlere, 'Netanyahu'yu frenleyemedikleri' gibi bir zâhirî çaresizlik gösterisi ile, 'Netenyahu'nun, Lübnan'daki müdahaleyi durdurmayacaðý anlaþýlýyor' diyordu. Biden sanýyor ki, dünya, kör ve saðýr ve bütün bu cinayetlerin arkasýnda Amerika ve Batý dünyasýnýn bulunduðu bilinmiyor!.

*

Herhangi bir dâva adamýnýn, doðru olduðuna inandýðý yolda öldürülmesi, o dâvaya fert planýnda bir darbe sayýlsa bile; o öldürülmenin etkisi, o dâvaya gönül vermiþ olanlarýn her birisini de o dâvanýn potasý içine daha bir çeker..

Sözgelimi, 1950-60 arasýnda 10 yýl baþbakanlýk yapmýþ olan ve büyük kitlelerce sevilen Adnan Menderes, idâm edilerek öldürülmeyip, sýradan bir ölümle, yataðýnda can verseydi, çoktaaan unutulur-giderdi. Ama, o, idâm ediliþinin üzerinden 63 yýl geçtiði halde, halkýn özgürlüðü üzerindeki zincirleri kýran ve sonunda da sýrf bu yüzden idâm edilmiþ olmasý hasebiyle, rahmetle anýlan ve hâlâ önemli bir siyasî figür... Ama,, Adnan Menderes'i idâm edenlerden geriye, hayýrla anýlan bir isim bile kalmadý.

Nasrullah da, kendi mücadele çizgisi istikametinde korkusuz ve kararlý mücadele veriyordu; onun öldürülüþün etkisi nesiller boyu devam edip duracak ve Filistin dâvasýnda önemli bir isim olarak herhalde hayýr- dualarla anýlacaktýr. Onun hele de 2006'da, Siyonist Ýsrail rejimi güçlerini, 34 gün süren bir savaþta aðýr bir yenilgiye uðratýþý, onu ve teþkilatýný Siyonist rejim için, bir korkulu rüya haline getirmiþti.. O özgürlükçü mücadele ruhu, böyle bombardýmanlarla durdurulamaz, söndürülemez.. Daha nice Ýsmail Heniye'ler, Hasan Nasrullah'lar çýkar bu çetin mücadelenin içinden..

*

Lübnan bir devlet ama, Ýsrail rejimi, yani Amerikan emperyalizmi, devlet filan tanýmýyor ve uluslar arasý hukuka göre geçerli bir savaþ ilânýna bile gerek duymadan istediði yere saldýrýyor/ saldýrtýlýyor.

Üzerinde durulmasý gereken noktalardan birisi de bu..

Ama, Beyrut bombardýmanýný takiben, bir takým kimseler, hemen, 'Niye tedbir almamýþlar, seçkin kumandanlarýyla niye bir arada toplantý yapmýþlar..' gibi eleþtirileri yazmaya baþladýlar.. 'Filistin'de çelik-çomak oyunu oynanýyor'muþcasýna..

Kimileri de mezhep farklýlýðýný temel aldý, deðerlendirmesinde.. Doðrudur ki, farklý mezheplerde olanlar, önce kendi taraflarýnýn maslahatýný esas alýrlar ve bu açýdan, ihtilaflý düþtükleri taraflarca suçlanabilirler.. Bu konuda, Lübnan Hizbullahý'nýn da bir takým eleþtiriler dýþýnda -yazýk ki- kalamadýðý ve bunun için zaman-zaman bazý tartýþmalar içinde yer aldýðý da biliniyor.

Ayrýca, bir takým farklý çözüm yollarýndan dolayý, bazý parantezler açýlsa bile, bu konu, Müslümanlarýn iç meselesidir. Emperial-þeytanî güçler aralarýndaki bütün geçmiþ ihtilaf ve düþmanlýklarý unutup, Müslüman halklarý sýkboðaz etmek isterken; Müslüman dünyasýnýn hâlâ, bütün enerjisini iç sürtüþmelerde harcayan 'avare kasnak' durumu sergilemeleri, aralarýndaki etnik, mezhebî veya coðrafî ihtilaflarý esas almalarý, en çok da Ýslam düþmanlarýný memnun ediyor.

Haa, bu arada, geçmiþteki nice örneklerde görüleceði üzere, baþta Ýran olmak üzere, bazý diðer ülkelerdeki lider kadrolarýn, karþýlaþýlan bu gibi darbeler karþýsýnda, hemen, 'Gereken karþýlýk verilecek, ezici darbeler vurulacaktýr..' gibi, iddialý sözleri söylemeleri de bir diðer zaaf.. Bu gibi iddialý sözler dünden beri yine tekrarlanýyor.. Böyle yapýlmayýp da, 'teslimiyet' ya da çaresizlik sözleri söylensin denilemez elbette.. Ama, Kur'an-ý Kerim bize, Saff Sûresi'nde bize, (2. âyette, meâlen) 'Yapamayacaðýmýz þeyleri söylemememizi' emrediyor.. Bu bakýmdan, bu gibi aðýr saldýrýlarda da, evet, teslim olmadan, ama, en azýndan, susmaktaki kararlýlýk gücü bile sergilenebilir.

Tekrar tekrar hatýrlayalým ve hatta hiç unutmayalým ki, Müslümanlarýn karþýsýndaki düþman, sadece Siyonist Ýsrail rejimi deðil, baþta Amerika olmak üzere, bütün emperial -þeytanî güçlerdir.

Bu vesileyle, hatýrlatalým, okuyuculardan Cemâl Bey'in de iþaret ettiði gibi, Hizbullah adýný kullanarak, farklý coðrafyalarda, Ýran'da, Irak'ta, Suriye'de ve hattâ Türkiye'de de, Hizbullah adýna çeþitli mücadele usûlleri de sergilenmiþtir. Bizim burada sözünü ettiðimiz Lübnan Hizbullahý'dýr.

*Ýstanbul'dan Mustafa Turgut isimli okuyucu da özetle þöyle diyor: '27 Eylûl tarihli yazýnýzýn son bölümünde deðindiðiniz konuya, bir Bakan'a, Gazze konusundaki sözleri için, 'anýrma..' diyen ve öðretmen olduðu söylenen bir memurunun, sonra yazdýklarýný silip özür dilemesi üzerine; - medyada görmediyer aldýðýna göre- Bakan'ýn da cevaben 'Olur böyle þeyler , insanlýk hali..' diye geçiþtirmesine karþý yaptýðýnýz eleþtiriye katýlýyorum.'

Hattâ, sizin yerinizde ben olsam, 'Zâlimin baþýný okþamayýn, onu tokat sanýr; Eþþeðe gem vurmayýn, kendisini at sanýr.' diye yazardým..

Ayrýca belirteyim ki, o öðretmen müsveddesinin, 'Gazze'den bize ne? Ben çocuklara sadece Çanakkale'yi anlatýrým..' mânasýnda söylediklerine cevaben derim ki; o gibiler Ýstanbul'da gitsinler Edirnekapý Þehidliði'nde henüz 110 sene önce Gazze'den gelip, belki de daha önce, rüyalarýnda bile görmedikleri Müslüman topraklarýnýn savunulmasý için fedâ'y-ý can eyleyen yüzlerce þehidin mezarlarýný görseler belki utanýrlardý.. O kiþi de, gelsin Ýstanbul'a; sadece Edirnekapý Þehidliði'ni gezdireyim, belki utanýr..

* Ýstanbul'dan Mehmed Ali Ýbrahimoðlu da, 23 Eylül tarihli yazým üzerine diyor ki:

'Eyvallah Selahaddin bey kardeþim. Evet, TC' yi dizayn edenler görünürde "Türkçülük " kamuflajýný kullandýlar, Latin harflerini 'Türk alfabesi' diye zorla dayattýlar.. Yahudiler ise, kendi dinlerinin asli alfabesini, Ýbranî alfabesini dirilttiler..'

Yanýtla (0) (0)

* Faik KAYNAK isimli okuyucu da ayný konuda, özetle þöyle diyor: 'Resmî ideolojinin bizlere " Türk alfabesi " diye yutturduklarý þeyin aslýnda " Latin alfabesi" olduðu açýk.. 1920'ler de, iktidarý ele geçirenlerin asýl hedefi, halkýn Ýslam'la/ Ýslamî külliyatla / Kur'an ile aralarýnda mesafe koymak / duvar örmek / halký cahil býrakmak ve o taifenin, kendilerini ise, kültürlü, bilgili, donanýmlý olduklarýný kabul etmek/ ettirmek idi...