Suriye krizinin baþýndan itibaren savunduðum tezi bir kez daha özetleyerek baþlamak istiyorum.
Ne pahasýna olursa olsun Þam’daki rejimi savunduðu düþünülen Rusya-Ýran-Çin bloðu, farklý üslup ve arayýþlarla da olsa Beþar Esad’ýn ayakta kalmasýna doðrudan katký saðladýlar.
Oysa asýl sorun, Suriye’de deðiþim istediði iddia edilen ve daha çok ABD-Fransa ile temsil edilen Batý bloðunda. Bu blok, söylem olarak rejimin deðiþmesini istiyor gibi görünse de, yeni rejimle ilgili kaygýlarýnýn daha baskýn olmasý yüzünden kelimenin tam anlamýyla iki yüzlü bir politika izliyor.
Kaygýnýn ayrýntýlarý malum. Suriye’de baþýndan itibaren Türkiye’nin savunduðu tez hakim olsa, eninde sonunda geniþ kesimleri temsil edecek, muhtemelen de Ýhvan merkezli bir iktidar ortaya çýkacaktý. Bir yandan Mýsýr’daki geliþmelere, diðer yandan Arap baharýnda ortaya çýkan adalet ve özgürlük söylemlerine bakan Batý bloðunun, böyle bir süreci desteklemesi söz konusu bile olamazdý. Nitekim sözden öte bir destekleri de olmadý þu ana kadar.
Arap Baharý ve devamýnda ortaya çýkan geliþmelerin, ABD baþta olmak üzere uluslararasý sistemin eliyle inþa edildiðini düþünenler; bir baþka ifadeyle bu coðrafyanýn insanýný, tarihini, duygularýný, bilincini yok sayan yaklaþýmlar, þimdi ortaya çýkan tablo karþýsýnda ne düþünüyorlar, bilemem. Ne garip, özgürlük ve adalet arayýþýný kendi coðrafyasýna yakýþtýramayan bu hastalýklý zihniyet, sözgelimi Ýsrail’in Suriye’ye saldýrýsý karþýsýnda da ‘Ýþte gördünüz mü, Türkiye, ABD ve Ýsrail’le birlikte Þam’daki rejimi yýkmaya çalýþýyor’ diyebiliyor.
***
Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn ABD ziyaretinde ortaya çýkan açýklamalar, özellikle Washington yönetiminden gelen mesajlar, yukarýda özetlemeye çalýþtýðým tabloyu doðruluyor aslýnda. Ne Amerikan yönetiminde, ne de diðer Batýlý baþkentlerde Türkiye’nin Suriye konusunda gösterdiði hassasiyetler bizim düþündüðümüz gibi algýlanmýyor.
Birincisi, Ýslam coðrafyasýndaki deðiþim sürecinin dinamikleri, bu ülkeler tarafýndan ‘Eðer deðiþirse her an kontrol dýþýna çýkabilir’ koduyla deðerlendiriliyor. O bakýmdan ana hatlarý Kraliyet tarafýndan çizilen siyasi sýnýrlarýn ve bunun etrafýnda oluþan zihniyetin küçük dokunuþlarla deðiþmesinin daha makul olduðunu öngörüyorlar.
Ýkincisi, Türkiye örneði bölgeye ve dünyaya þunu gösterdi ki, yeri geldiðinde baðýmsýz ve farklý tezlerle küresel ölçekte varlýk göstermek, zor bir tercih olsa da bunu yürütmek mümkün. Ýþte tam da bu örnek üzerinden sahici bir deðiþime sýcak bakýlmýyor.
Üçüncüsü, bu sürecin çatýþmalý ve hýrpalayýcý bir seyirde gitmesi, uluslararasý sisteme çeþitli avantajlar saðlýyor. Tarihsel bir fay hattý derinleþiyor, Þii-Sünni gerilimi týrmanýyor. Deðiþimin sahici aktörleri yerine geçmiþin makyajlý aktörleri sahne alabiliyor. En kötüsü de zihinler bulanýyor, olup biteni doðru dürüst anlama ve anlatma imkanlarý ortadan kalkýyor.
***
Tüm bunlarý yazarken, geçmiþtekini aratmayan bir tarz ve üslupla Washington ziyaretlerine gereðinden fazla anlam yükleyen meslektaþlarýmý ve analiz sahiplerini; ayrýca hala ve hala Türkiye’nin bölgesel politikalarýný bir tür taþeronluk gibi algýlayanlarý geride býrakarak düþünebilmenin zorluklarýný yaþýyorum.
ABD’nin yaþadýðýmýz coðrafyayý bir yap boz tahtasý üzerinde istediði gibi deðiþtirebileceðine inananlara sözüm yok. Bu da bir görüþ nihayetinde. Ancak madem öyle o halde bu iþi ABD öncülüðünde yapalým diyenlerle, biz bu iþi ABD adýna tetikçi olarak yapýyoruz diyenlerin bir noktada buluþmasý hayli tuhaf.
Tayyip Erdoðan, tüm bunlarý aþan bir özgüveni temsil ediyor. Bunu görmekten ve geleceði böyle bir zihniyetle kurgulamaktan yanayým. Hepsi bu.