Hilmi Özkök’e demokrasi kahramaný demek pek mümkün deðil. Daha çok üniformalýlar mahallesinin daha az maceracý, daha rasyonel ve daha temkinli duran kanadýna ait duruyor. Ýlker Baþbuð ile sahip çýktýðý demokrasi kavramý 1982 Anayasasýnda yer alan demokrasiden farklý deðil.
Hiçbir tartýþmayý sonuçlandýrmadan, hiçbir sorunu tüm boyutlarýyla derinlemesine irdeleyip çözüm imkanlarýný araþtýrmadan, bir sonraki gündeme geçiyor ve tartýþýyoruz.
Ankara’daki bir kaç güvenilir kaynaktan aktarýlan bilgi üzerinde bir iki günlük gürültü koparma, sonra “yeni” bilgi ortaya çýkýnca, yeni bilginin en “bilen” yorumcusuna dönebilme fýrsatý doðuyor, her defasýnda...
Bu sadece kültürel bir sorun deðil. Bu bir siyaset yapma biçimi aslýnda. Onun hem nedeni, hem de sonucu... Dolayýsýyla Türkiye’nin temel yapýsal sorunuyla doðrudan baðlantýlý...
Muhtýra ve ‘beyin fýrtýnasý’
Özkök konuþtu ve bu konuþma üzerine pek çok þey söylendi.
Ne yaptý?
Bu konuþmanýn artçý sarsýntýlarý farklý bir yol açmazsa, Özkök Ergenekon yargýlamalarý sürecinde baþrol oyuncular dýþýndaki silah arkadaþlarýný esas itibariyle korumaya çalýþtý.
Darbe veya muhtýra konusunda net bir tanýklýk yapmaktan kaçýnmaya çalýþtý. “Beyin Fýrtýnasý” dedi. Yani AK Parti’nin iktidarýnýn ikinci yýlýnda kendisi dahil neredeyse tüm karargahýn endiþelerinin tavan yaptýðý, bunun belirli bir plan dahilinde manþetlere taþýnmasý suretiyle bir þeylerin alt yapýsýnýn örgütlü bir þekilde hazýrlandýðý bir dönemde bir araya geldikleri karargahta yaptýklarý þeyin yalnýzca bir beyin fýrtýnasý olduðunu iddia etti. Bu çerçevede muhtýra kelimesinin bir “teklif” olarak deðil de, bir “görüþ” olarak gündeme geldiðini söyledi. Kendisinin cevabý ise “Muhtýra vermeye niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu iþi halledeceðiz. Yapabileceðimiz birçok þeyin olduðuna da inanýyorum.” Örnek’in günlüklerinde bu toplantýnýn ardýndan artýk hukuken Özkök’ün de sorumluluðu paylaþtýðý/paylaþmak zorunda olduðu belirtiliyor.
Devam edelim...
Ayýþýðý, Yakamoz ve Balyoz’dan, Jandarmanýn yasadýþý dinlemelerinden haberdardý. Ergenekon þemasýný daha önce görmüþtü.
Ancak bu konularýn hiçbirinde hukuki süreci baþlatmadý.
Bunu neyle açýklamalý? Birinci olarak denebilir ki, Özkök’ün bu süreci baþlatma imkaný yoktu, zira çevresi bütünüyle kuþatýlmýþtý ve yalnýz idi. Ayrýca yargýnýn durumuna ve hükümetin güçsüzlüðü dikkate alýndýðýnda bu süreç yalnýzca ona zarar verebilirdi.
Ýkinci olarak da, yukarýda alýntýladýðým sözden de anlaþýlacaðý üzere, esasen Özkök ile diðer komutanlar arasýnda ideolojik bir farklýlýk yoktu. Üstelik tanýklýðý sýrasýnda çok dikkatli ve çalýþýlmýþ bir þekilde konuþmakla kendini hukuki bir takibattan da kurtarmaya çalýþtý. Bu konuda devlet aklý aktörlerinden çok iyi taktik ve hukuksal yardým aldýðý söylenebilir. Dolayýsýyla o zaman idari ve hukuki bir süreç baþlatmamasý olaðandý denebilir. Ayrýca Þemdinli Savcýsý hakkýnda soruþturma açýlmasýný saðlamasý ve Mersin provokasyonu sonrasýnda kullandýðý “sözde vatandaþlar” sözlerini de unutmamak gerek... Bu da iþin diðer bir yönü.
Evet darbe veya muhtýraya engel oldu. Ýþi TSK’nin bütüncül iradesi olmaktan çýkarýp, parçalý bir halde kalmasýný saðlama açýsýndan, sonuç itibariyle demokrasiye zaman kazandýrmýþ oldu. Bu yönüyle teþekkürü hakediyor diyebiliriz. Onun konuþmasýnýn ardýndan, artýk hukuki ve politik yönden Ergenekon yargýlamalarýnda pek çok þey netliðe kavuþmuþ durumda. Darbe hazýrlýðý/hazýrlýklarýnýn varlýðý artýk daha da aþikar. Konuþmasý bu yöndeki isnatlar bakýmýndan çok saðlam bir “yan” delil niteliðinde.
‘Demokrasi kahramaný’ mý?
Ancak bu nedenle ona demokrasi kahramaný demek de pek mümkün gözükmüyor. Daha çok milliyetçi-militarist-devletçi kodlara sahip üniformalýlar mahallesinin daha az maceracý, daha rasyonel ve daha temkinli duran kanadýna ait gözüküyor. Bu baðlamda Ýlker Baþbuð ile sahip çýktýðý “demokrasi” kavramý, o mahallenin anlamlandýrdýðý ve 1982 Anayasasýnda yer alan demokrasiden farklý deðil.
Baþbakan nezdinde kredibilitesi olduðu anlaþýlan Baþbuð ile ayný þeyleri düþündüðünü ifade ederek, onu korumaya çalýþmasý þaþýrtýcý olmamalý. Ayný yakýnlýðýn Büyükanýt için de geçerli olduðunu söylemek gerekiyor.
Peki bu ne anlama geliyor?
Ergenekon süreci baþladýðýnda 2007 yýlýndaki kanaatim þuydu: Devletin ordu cenahý, kendi içindeki irrasyonel unsurlarý temizlemek suretiyle siyasetteki aðýrlýðýný kaybetmemeyi amaçlýyor.
Devletin yargý gibi geri kalan kýsmý ayný oyunu oynamayýnca 2010 deðiþiklikleri ve sonraki süreçler bu hesabý önemli ölçüde alt üst etti. Ýlker Baþbuð’un tutuklanmasýný bu eksende okumakta fayda var.
2011 seçimlerinden sonra ne oldu? Ankara merkez bürokrasisi, yargý ve ordu, kýsacasý devlet ile AK Parti arasýnda yukarýda sözünü ettiðim “rasyonellik” temelinde bir yakýnlaþmanýn olduðu vakýa.
Buna devlet sorumluluðu üstlenmenin gerekliliði ýþýðýnda karþý çýkmak doðru olmasa bile, merkez bürokrasisi, yargý, ordu gibi AK Parti’ye yaklaþan ve rasyonellik görüntüsü altýnda etrafýný kuþatan yapýlarýn, milliyetçilik ve yüz yýllýk devlet aklý gibi temel konularda bir deðiþim geçirmediði de aþikar. Özkök tam da bu yapýyý koruyucu bir iþlev üstlenmiþ durumda.
Ýnsanýn aklýna ister istemez Özkök’ün 2004’teki toplantýda sarf ettiði “Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu iþi halledeceðiz. Yapabileceðimiz birçok þeyin olduðuna da inanýyorum” sözleri geliyor.
Yakýnlaþma ile birlikte devlet aklýna ve milliyetçilik ideolojisine sarýldýkça Hükümetin hata yapmasý mukadder. Bürokrasi, yargý, ordu ve sair uzantýlarýnýn bilinçli-bilinçsiz tüm hatalarýnýn da bu yakýnlaþma nedeniyle hükümete kesileceði de aþikar.
Baþbakan’ýn A-Haber/ATV ortak yayýnýndaki sözleri, iþkence ile itham edilen polisi savunurken, (tutuklama pratiklerini eleþtirme boyutunun ötesine geçerek) Ýlker Baþbuð hakkýndaki iddianamenin içeriðinin “çirkin” olduðunu ifade ederken, bunlarý düþünmemek mümkün deðil.
AK Parti’nin tarihe altýn harflerle yazacaðý metnin tepesinde, siyasal sistemin demokratik dönüþümü maddesi olmak zorunda. Yoksa o metin devlet aklýnýn hanesine yazýlabilir...