Özyönetim mi kalkışma mı?

Özyönetim ‘halkın kendi seçtiği meclis kararlarıyla yönetilmesi hali’dir. 

Bunun bir değişik ifadesi mahalli idarelerin güçlendirilmesidir.

Büyük şehirlerdeki belediye meclisleri ve diğer şehirlerdeki il genel meclisleri özyönetimin nisbi uygulamalarıdır.

Hudutları yasayla belirlenmiştir, dolayısıyla meşrudur.

***

Güneydoğu’da ilan edilen özyönetimlerin anayasal ve yasal dayanağı olmadığı için meşruiyetten mahrumdur.

Şırnak’ın Silopi, Cizre ilçeleri, Mardin’in Nusaybin İlçesi, Hakkari’nin Yüksekova ilçesi, Muş’un Varto ve Bulanık ilçelerinde ilan edilen özyönetim ile örgüt mensupları devletin kurumlarını tanımayacaklarını ve onlarda hiçbir işlem yapmayacaklarını, kendi işlerini kendilerinin yapacaklarını ilan etmişlerdir.

Özyönetimlere herhangi bir saldırı olduğunda ise öz savunma haklarını kullanacaklarını ilan etmişler ve hendek kazarak barikat kurarak silahlı direnişe geçmişlerdir.

Bunun adı özyönetim değildir, kalkışmadır!

***

PKK Kobani’de devletleşme provası yapmış, gafil/hain batının desteğiyle nispeten başarılı da olmuştur.

Özyönetim ilanları ve silahlı hendek/barikat direnişleri devlet otoritesi bulunmayan Kobani’de ki konjonktürden istifade ile ilan ettikleri kanton örneğini Türkiye’ye taşıma gayretidir.

Bunun demokrasiyle ve demokrasilerdeki özyönetim sistemi ile uzaktan yakından alakası yoktur.

Bunun adı kalkışmadır ve hiçbir demokratik ülkede normal karşılanmaz, devletin güvenlik güçleri haklı olarak müdahale eder.

Türk  hükümeti de bu hakkını kullanıyor.

***

Tam da bu noktada Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden siyasetçilere önemli görevler düşmektedir.

Özyönetim talebinde bulunabilirler, bu talep demokratik bir haktır.

Lakin, özyönetimin ne olduğunu, nasıl işleyeceğini, merkezi hükümetle ilişkisinin ne olacağını, anayasal ve yasal alt yapısının nasıl kurulacağını önce kendileri belirlemeli, bunu kamuoyuna açıklamalı ve mecliste bu istikamette çalışmalar yapmalıdırlar.

Bu faaliyetleriyle eşzamanlı olarak özyönetim ilan eden yandaşlarını da attıkları bu antidemokratik adımdan vazgeçirmeleri gerekir.

***

Bunların hiçbirini yapmadılar tam tersine kalkışmaya dönüşen özyönetim ilanlarını ve silahlı direnişleri savunmak gibi siyaset dışı bir yol izlediler/izliyorlar.

Böylece özyönetimden maksatlarının demokratik ülkelerdeki özyönetim değil bağımsız bir devlet tesisi olduğu anlaşılıyor!

HDP eş başkanlarının son açıklamaları ise bir siyasetçinin değil terör eylemlerini yönlendiren dağ kadrosunun açıklamaları gibi antidemokratik, ortamı geren ve tahrik eden açıklamalardır.

Ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına ve başbakanına hakaretler yağdırıp sonra da silahlı hendek terörüne, “Hendek kazmasınlar da ne yapsınlar!” demek siyasetçi tavrı değildir.

Aksine siyasi meşruiyeti sorgulatacak bir tavırdır.

***

Oysa yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı şu ortamda bu siyasetçiler eğer gerçekten sorun çözmek istemiş olsalar oturur iktidar partisiyle ortak bir çözüm yolu ararlar.

Demokratik ülkelerdeki özyönetime iktidar partisinin karşı çıkması düşünülemez.

Anayasal ve yasal zemini birlikte hazırlayacak yaklaşım sergileseler eminim karşılık bulacaklardır.

İl genel meclislerinin yetkilerinin artırılması, büyük şehir sayısının 30’a çıkarılarak belediye meclislerinin yetkilerinin genişletilmesi aslında bir nevi özyönetim uygulamasıdır. Ama başına buyruk değil yasal alt yapısı bulunan uygulamalardır.

İktidar partisi zaten yerel yönetimlerin güçlendirilmesi politikasını tasvip etmiş bir partidir.

***

Ama hayır HDP sorun çözmek yerine sorun üretmek için kurulmuş bir parti örneği sergilemekten zerre kadar imtina etmiyor.

Kürt meselesine neşter vuran ve Kürt vatandaşlara bütün haklarını iade eden icraatların lideriyle uzlaşmak yerine “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganıyla ona ve partisine savaş açan bir mantıkla siyaset yapılmaz, yapmıyorlar da.

İktidara karşı ukalalığı ve meydan okumayı siyaset zannediyorlar.

HDP şu anda siyaset yapmıyor, siyasi dokunulmazlık hakkını da maalesef teröre destek vererek istismar ediyor!

Meşruiyet sınırlarını zorluyor!