Birkaç yýl önce, uluslararasý prestijli bir Think-Tank kuruluþu, Kürt Meselesi baðlamýnda yaptýðý bir araþtýrma kapsamýnda benimle de bir mülakatta bulunmuþtu. Konu nasýl açýlmýþtý hatýrlamýyorum ama mülakatýn daha baþýnda, ademi merkeziyetçilik konusunu sormuþlardý. Benimle Ankara’da konuþmadan önce, Güneydoðu’da ve Ýstanbul’da onlarca kiþiyle mülakat yapmýþlardý. ‘Yerinden yönetim’ þeklinde ifade ettikleri baþlýk hakkýnda, duyduklarý üzerine bina ettikleri keskin bir kanaatleri olduðunu fark etmiþtim.
Ýlk tepki olarak, sorularýna farklý sorularla cevap verince kafalarýnýn karýþtýðýný hissetmiþtim. Bu durum ilginçti, zira kes(k)in bir kanaatle sorularýný sormuþlardý. Cevabi sorularýmýn çok orijinal olduðunu söylemek de mümkün deðildi. Üç tanesini hatýrlýyorum: (1) ‘Yerinden yönetimin’ ekonomi-politiði hakkýnda bir fikir sahibi misiniz?, (2) ‘Etnik temelli’ bir ‘yerinden yönetim’ talebinin demokratik meþruiyetini nasýl hayata geçireceðiz/açýklayacaðýz?, (3) Benzer þekilde ‘etnik temelli’ bölge tarifinin içerisine coðrafi olarak giremeyen ve neredeyse yarý yarýya denk gelen nüfus(un statüsü) nasýl etkilenecek?
Bu sorularýn çok zekice olmadýðý ortada. Eðer ciddi bir þekilde ‘etnik temelli’ ve en genel anlamda bir ‘yerinden yönetim’ tartýþmasý varsa, akla gelen ilk sorular bunlar olacaktýr. Karþýmdaki tecrübeli ve uluslararasý üne sahip uzman, sorular(ým) karþýsýnda günlerdir oldukça ham ve slogan düzeyinde cümleler duyduðu hissini yüzüne yansýtmaktan kendisini alýkoyamadý. Mülakatýn ilerleyen bölümlerinde de bu durumu açýk bir þekilde itiraf etti.
Çünkü bir an için yasal olarak bütün mesele mucizevi bir þekilde sol-liberal ciddiyetsizliðin ergen aklýna uyup halledilse bile, somut gerçeklik karþýsýnda dev bir çaresizliðin olduðunu fark etmek için asgari ciddiyet yeterli oluyordu. Ayný anda demografi, sosyoloji ve ekonomi-politikle amansýz bir kavgayý göze alan ‘özyönetim’ çýkýþlarýnýn sürreel durumu ifþa oluyordu.
Kantin dünyasýndan miras ‘kurtarýlmýþ bölge’ saplantýsý, artýk sadece aklý evvel birkaç ergenin veya üniversite meydanlarýnda örgütçülük oynayanlarýn meþguliyet alaný deðil. Halkýn oylarýyla seçilen, milletin vergileriyle hizmet yapmak üzere finanse edilen, devletin bütün -araçsal ve kurumsal- altyapýsýyla icraat yapan belediye baþkanlarýnýn gün aþýrý ilan ettikleri ‘özerklik’ çýkýþlarý, PKK terörüyle kan gövdeyi götürürken siyasal bir þýmarýklýða denk geliyor. Hoþ, 2011’de PKK terörünün Silvan’da 13 askeri þehit ettiði gün ‘demokratik özerklik’ ilan eden zekâ ve ahlak düzeyinin bugün daha tutarlý olmasýný beklemek beyhudedir.
PKK ilk kanlý eylemini yaptýðý günden beri, ayný zamanda gerçeklikle de savaþan bir terör örgütü. Bugüne kadar bu kanlý savaþýný siyaseten ve toplumsal olarak vesayet rejiminin ilkel uygulamalarýyla tazmin ediyordu. 2002 sonrasý bu alan düzenli bir þekilde daraldýkça, PKK’nýn Türkiye ve bölgesel gerçeklikten kopuþu da ayný oranda arttý. Bugün gelinen noktada ise doðrudan ve dolaylý bütün unsurlarýyla ve sürreel bir dünyada düþmanlar icat eden, normalleþmeye radikal bir þekilde direnen, son olarak da baþtan aþaðý dezenformasyon dünyasýna gömülen bir örgüt çýktý ortaya.
Bu yönüyle özerklik ilanlarý Türkiye’den kopuþtan ziyade gerçeklikten kopuþun bir ifadesi. Ekonomi-politik, demografik ve demokratik hiçbir zemini olmayan bu çýkýþlarýn ürettiði maliyet sýcaðý sýcaðýna hissedilmiyor olabilir. Ama þunun fark edilmesi gerekiyor: Vesayet rejiminin Kürtlerin varlýðýný bile inkâr etmesi ne kadar gerçekliðe tekabül ediyorsa, özyönetim ilanlarý da ayný ciddiyete tekabül ediyor.
Vesayet rejiminin çýlgýnlýðý Türkiye’ye on yýllar kaybettirdi. Benzer bir sürreel kriz de, baþta Kürtler olmak üzere bütün Türkiye’ye yýllarca ödenecek bir fatura çýkarmanýn eþiðinde. Özyönetimden kastedilen ve hayata geçebilecek kýsmý ise kelimenin tam anlamýyla tek parti yönetiminden ibaret. Herkesin birbirine benzediði, fanatikçe ayný dünya görüþünün etrafýnda toplandýðý, -nasýl hayata geçerse geçsin- demokratik tercihi fiilen iptal edecek düzeyde ‘binlerce sandýkta yüzde yüz bir partinin oy aldýðý’ bir kurtarýlmýþ bölge...
Burada yaþamanýn maliyeti ise geçen seneki kurban bayramýnda, Suriye’den gelen sýðýnmacý çocuklara yardým götüren bir STK’nýn yaþadýðý vahim durum olabilir. HDP’lilerin engellemeye çalýþtýðý bu yardým kuruluþu temsilcisi, zor belâ yardýmý daðýtýrken, resim yapan çocuklar dikkatini çeker. Çocuklarýn resim yapmasý için sadece sarý, kýrmýzý ve yeþil boya kalemlerinin verildiðini fark eder. Özyönetimin bundan daha ileri bir düzeyi olamaz!