Herkes demokrasi paketine kilitlenmişken, sizlere başka bir paketten söz etmek istiyorum bugün. Siyasetten ibaret zannettiğimiz hayatın belki de kıl kadar ince, naif bir yüzünden... Üçüncü sayfa haberi olarak geçiştirdiğimiz “kurye kazaları”ndan.
Trafik sıkışmış... Sinir küpünden çıkmış boynuz atacak hedef gözleyen boğalar gibi tüm sürücüler... Her nasılsa sihirbaz maharetiyle aralardan süzülerek durmuş trafiğin içinden yol alan motosikletli kuryeleri saymazsak... Her şey durmuş...
Ama durmayan başka şeyler var... Siparişler gibi... Kol saatlerine bakarak keyifle bekledikleri pizzalarının hayalini kuranlar gibi... Pizza, zamana karşı yarışıyor çünkü. “30 dakikada kapınızda...” “20 dakikada kapınızda olmazsa ikincisi bizden bedava...” “Falanca Pizzaları zamanla yarışıyor...”
Aniden önümüze atlayınca motosikletli bir genç, minibüste bir telaş; “yahu sinek gibi ezilecek haberi yok...” “niye bunlara izin verilir ki...” “trafiği bunlar felç ediyor zaten...” “bunlara ehliyet verenin...”
Şoförümüz halden anlayan bir adam oysa. “O laf ettiğiniz adam, evine ekmek götürmek derdinde biliyor musunuz siz?” diye çıkışıyor yolculara. “İki dakika geç ulaştırırsa taşıdığını, işten atılacak, haberiniz var mı onun Azrail Aleyhissellamla olan hesabından...”
Dediği gibi de oluyor. Refüjlere değince motosikletin arka tekeri, sürücüsü dengesini yitirip yere yuvarlanıyor. Bizim minibüsün şoföründen başka inip ilgilenen yok. Yerden kaldırdığı genç adam, yirmilerinde gözüküyor. Başında kaskı yok, birkaç sıyrıkla atlatılmış bu kazadan en kısa zamanda çıkıp fırlamaktan başka derdi de... Şoförümüz halden anlayan bir alicenaplıkla yere kaykılmış motoru düzeltirken, alnından sızan kana aldırmadan, arkadaki siparişi kontrol ediyor kurye... Siparişe bir şey olmamış çok şükür dercesine titreyen elleriyle sipariş paketlerini yerli yerine koyup, yola devam...
Bu arada... Kol saatlerini kontrol ederek tatlı bir bekleyiş içindeki ev sakinlerini düşünüyorum... Ne diyecekler az önce ölümle burun buruna gelmiş kuryeyi gördüklerinde. “Başınızdan sızan kan, ellerinizdeki bu çizikler, morartılar, üstünüzdeki toz çamur da neyin nesi oluyor” diyen kaç kişi çıkacak?
Hayır... Kapıdaki kuryenin yüzü yoktur siparişini bekleyenlerin nazarında. Hele karnı açsa bekleyenin, hele iki dakikalık geç kalışı bile haybeden kazanacağı yeni bir pizza olarak beklemekteyse... Umrunda mı karşısındaki insanın ne alemde oluşu? Hangi vartaları atlatarak kapısına kadar ulaştığı...
Oysa sipariş sonrasında fırına atılan bir pizzanın pişmesi için zaten en aşağı 12-13 dakika gerekiyormuş sordum öğrendim, 1-2 dakika da paketlenmesi, kuryenin bunu alıp dükkandan çıkması, fırlayarak motosikletine binmesi falan nereden bakarsanız bakın en iyi ihtimalle 15 dakika... 30 dakikadan kaldı mı geriye 15 ateşten dakika... Ölür müsün, öldürür müsün...
Başından sızan kana bakmadan elleri titreyerek koruyor taşıdığını... Çünkü geç kalırsa ya maaşından kesilecek veletlerin ekstradan yediği ikinci yemek... Ya da işten atılacak... Her sabah helalleşerek çıkıyor zaten evden... Ekmek aslanın ağzında.
Kelle koltukta yetiştirdiği siparişlerden sonra kapı donk diye yüzüne kapatılırken acaba ne düşünüyor içinden... Siparişleri verenlerle hemen hemen aynı yaşta oysa... Hele kapıda yüzünü ekşiterek bekleyen akranı kızlardansa, daha da fena oluyor işittiği laflar... Sonra Ya sabır çekiyor... Aklına evdeki hasta annesi geliyor, okuldaki kardeşi: Çalışmak zorunda!
Sen! Kapıyı kapattıktan sonra üstünden dumanı tüten ortaya karışığı zevkle yemek üzere olan kişi... Bunların hangisini farkındasın? Kapındaki pizzadan kan damlıyor... Ne “Helal” patenti düzeltebilir buradaki aşikar adaletsizliği, ne de yemeden evvel çekeceğin “Besmele”...
***
Siyasi bir yorumla bitirelim: Paketten ne çıktığı kadar, o paketin hangi ölümcül şartlarda önünüze konduğuna da bizahmet bakıverin ey hazırcılar...