Fadime ÖZKAN
Fadime ÖZKAN
fozkan@stargazete.com
Tüm Yazıları

Palayla saldıran şortlu, sela okurken darp edilen müezzin

15 Temmuz gecesi asker kılığına bürünmüş FETÖ’cü teröristler, bizim tankımız uçağımızla bizim ülkemizi işgal etmeye kalktığında, kahraman insanlarımıza ölümü göze alıp saldırıyı geri çevirme gücünü veren birkaç etkenden biridir selalar. 

Her şeyin başında kuşkusuz kişiniz özü, kendi iradesi, vatanını bayrağını koruma güdüsü gelir. Hayati öneme sahip diğer etmen Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Erdoğan’ın “Milletime sesleniyorum, şehrinizin meydanlarına çıkın. Bu yaşıma geldim, halkın gücünden daha büyük bir güç görmedim ben” şeklindeki tarihi çağrısı gelir.

Tüm ülkenin aynı kalpte çarpmasını sağlayan ise kuşkusuz minarelerden yükselen çağrıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla 81 ilde, tüm ilçe ve mezralarda okunan selalar sayesinde Milletimiz, seferberlik gerektiren bir saldırı altında olduğunu öğrendi ve aynı duyguda birleşti.

Kolektif hafızamız, tarih bilgimiz Cuma ve cenaze haricinde zamansız okunan selanın düşman saldırısı demek olduğunu söyler bize. Nitekim o kadim bilginin ve tüylerimizi diken diken eden duygunun kucağında vatan kurtarmak için kendi ölümüne kararlılıkla gitti şehitlerimiz.  

Sela gazileri

Lakin o kurtuluş gecesinde müezzinlerimize sela okuduğu için saldıran vatan haini Vandallar da oldu. Saldırıya uğrayan, yaralanıp darp raporu alan imam ve müezzinlerin sayıları 60’dan fazla.

Aralarında palayla yaralananlar, kaldırım taşıyla karnına vurulanlar, kafasına 20 dikiş atılanlar var.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez önceki gün ‘sela gazileri’ adını verdiği gazi din görevlileriyle buluştu, buluşma medyaya da yansıdı.

Verilen bilgiye göre Diyanet sela gazilerinin yaşadıklarını sadece dinlemiyor; müftülükler eliyle tüm davaları yakından da takip ediyor.

Lakin darbe gecesinden beridir sosyal ve kovansiyonel medyaya yansıyan görüntüler gibi olayların sonraki gelişimi de kaygı verici.  Durum şöyle: Saldırıya uğrayan 60 civarı imam ve müezzinin bir kısmı savcılığa yaptığı başvurudan sonuç almış; dava süreci başlamış veya başlamak üzere. Bazıları ise savcılığa şikayette bulunmuş ama ya hiç sonuç alamamış ya da saldırganlar ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış. Bir benzeri İzmir Torbalı’da yaşandı. Sela okuyan müezzin ve imama saldıranlarla ilgili davayı CHP milletvekilleri Musa Çam ve Nurettin Demir’in izlemesi; saldırganların ‘psikolojimiz bozuldu, ne olduğunu anlamadık’ gibi çoğul bir saçmalığı gerekçe göstererek, sanıklardan birinin ben “TGB üyesiyim zaten” diyerek tahliye talep etmesi; mahkemenin de saldırganları serbest bırakması bizi yeni bir duruma yaklaştırıyor.

İçe işleyen ikilem

İşgali engellemek için Allah-u Ekber diyerek tankların önüne çıkan insanlardaki genel hissiyat, müezzinlere saldıran Vandalların ülkedeki baskın laik duyarlılık nedeniyle salıverileceği hatta affedileceği yönünde.

Bu zannı doğuran şey, ideolojik yaygaranın adalet terazisinde yarattığı ikiliğe dair geçmiş tecrübeler.

Nitekim şortlu kadına tekme atan vahşi, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildikten sonra, ideolojik zemine taşınan laik duyarlılığın baskısıyla yeniden tutuklanırkenmüezzinlere palayla, kaldırım taşıyla saldıran şortlu Vandalların serbest bırakılması ülkedeki laik-dindar ikiliğinin dindarlar aleyhine işlediği yönündeki algıyı daima besliyor.

Demokrasiye bağlılıklarını, vatan sevgilerini can vererek de “ispatlayan” dindarların maruz kalıp sustukları bu hal, yeni bir içlenmeye yol açıyor.

Şu noktalar üzerine düşünmeliyiz o yüzden.

Darbecileri destekleyenlerle darbeye direnirken zarar görenler arasındaki adalet nasıl sağlanacak?

Bu tür vakaları ‘basit yaralama’ diye tanımlayıp vakai adiye mesabesine indirgemek ne kadar doğru?

Darbecilere direnen insanları darp edenlerin, darbeci hainlerden farkı var mı?

Hiç ülkeyi uçurumun kıyısından alanlarla, bakalım neler olacak diye bekleyenler bir olur mu?