Katolik dünyasýnýn ruhani lideri ve ayný zamanda Vatikan Devlet Baþkaný Francis üç günlük bir ziyaret için Türkiye’ye geldi. Basýnýmýzsa ziyareti büyük ölçüde ince belli bardaktan çay içmeye, Serra Yýlmaz’ýn tercümanlýðýna ve Cumhurbaþkanlýðý Sarayý’nýn niteliðine baðladý. Anýtkabir defterine yazdýklarý ve açýklamalarý yansýtýlmasaydý, dýþarýdan bakan biri Papa Türkiye’ye çay içmeye geldi zannederdi.
Yazýnýn okunabilir, haberin seyredilebilir kýlýnmasý için biraz magazinleþtirilmesi anlaþýlabilir. Tercümeyi ülkenin gururu Serra Yýlmaz gibi birinin yapmasý da kendi baþýna haberdir.
Ancak Papa’nýn Türkiye ziyareti tüm bu haberlerin ve yapýlan açýklamalarýn ötesinde bir anlam taþýmaktadýr. Papa Francis ile Cumhurbaþkaný Erdoðan ayný kare içinde görülmesi, Erdoðan’ýn Papa ile hemen her konuda mutabýk kaldýklarýný söylemesi Türkiye’nin Batý’daki imajý düþünüldüðünde son derece önemlidir.
***
Papa’nýn Türkiye ziyareti bir süredir akýllarda oluþmuþ Türkiye algýsýný deðiþtirebilme, dolayýsýyla da Türkiye’nin yumuþak gücünü arttýrma, ikna kabiliyetini yükseltme, marka deðerini pekiþtirme potansiyeline sahiptir.
Papanýn mültecilere yapýlan yardýmý takdir etmesi, bölgemizdeki sorunlar konusunda Türkiye ile ayný kanýda olmasý, özellikle de Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet Görmez’le görüþmesi Batý’da oluþmuþ önyargýlarý sarsacak öðeler içermektedir.
Gönül isterdi ki Papa’nýn Ýstanbul’da buluþacaðý Patrik Bartholomeos’un da tüm sorunlarý çözülmüþ olsun, ziyareti takip eden dünya basýný Türkiye’deki Hýristiyanlarýn haklarý konusunda eleþtirecek hiç bir þey bulamasýn. Türkiye Batý’ya yönelttiði tüm eleþtirilerde haklý görülsün.
Ama ne yazýk ki etkisinden bir türlü kurtulamadýðýmýz kuruluþ ideolojimizin ayrýlmaz parçasý mütekabiliyet mantýðý yüzünden Ekümenik Ortodoks Patrikliði’nin en önemli sorunu olan Heybeliada Ruhban Okulu’nun faaliyete geçmesini bir türlü saðlayamadýk.
1971 yýlýnda Kýbrýs yüzünden Lozan Antlaþmasý’nýn hükümlerine ve hatta Anayasa’ya aykýrý olarak özel üniversiteler bahanesiyle kapatýlan Ruhban Okulu yýllardýr verilen sözlere raðmen açýlamadý. Yunanistan’da inþa edilecek camilerin ya da Batý Trakya Türk azýnlýðýnýn gasp edilmiþ haklarýnýn karþýlýðý olarak görüldü.
Oysa ne Lozan Sözleþmesi’nde bu anlamda bir mütekabiliyet bulunmaktaydý, ne de insani konularda mütekabiliyet uygulanabilir bir siyasetti. Kaldý ki Patrikhane ve ona baðlý olan okul Türkiye Cumhuriyeti kurumlarýydý.
Uluslararasý antlaþmayla korunmuþ olsa bile kullandýrýlmayan haklar sizin-benim gibi bu ülkenin vatandaþlarýnýn haklarýydý. Ama tüm vatandaþlarýnýn hakkýný gasp eden “devlet” Rum vatandaþlarýnýn hakkýný haydi haydi gasp ederdi. Üstelik de 1974’de kadar Kýbrýs konusunda içeride ve dýþarýda zorlanan bir Türkiye’ydi söz konusu olan.
***
Evet, 1974’den bu yana Kýbrýs sorunu da, Türkiye de çok deðiþti. Dahasý, AK Parti iktidarý Kýbrýs konusunda bir zihniyet devrimi gerçekleþtirdi. BM parametreleri çerçevesinde iki toplumlu, iki kesimli federal çözümü samimiyetle destekledi. Sýnýrlar sonuna kadar açýldý, geliþ-gidiþler serbest býrakýldý.
Ýçerideyse Türkiye büyük ölçüde demokratikleþti, tarihiyle hesaplaþmaya baþladý. Dersim için özür diledi. Kürt sorunun çözümü yolunda hayal bile edemeyeceðimiz adýmlar attý. 23 Nisan’da 1915 trajedisi için taziye mesajý yayýnladý. Azýnlýklarýn haklarýnýn iadesi yolunda ciddi atýlýmlar gerçekleþtirdi.
Fakat bir uluslararasý sembol haline gelmiþ olan Ruhban Okulu sorununu çözemedi. Keþke bu sorun çözülmüþ olsaydý da Papa Francis Ýstanbul’da Patrik Bartholomeos ile konuþtuðunda Türkiye’yi azýnlýk haklarý, din özgürlükleri gibi hala sýkýntýlar yaþadýðý alanlarda da övseydi.
Biz de böylesi yazýlar yazacaðýmýza Papa ziyaretinin Ukrayna sorunu açýsýndan önemine, Moskova kilisesi ile Ýstanbul kilisesi arasýndaki tarihi rekabete, medeniyetler meselesine, din tanýmýna dayalý fobilere, Patrikhane’nin siyasete katkýsýna deðinebilseydik...