Paralel darbe mi geliyor?

Çok yakında tarihin değişeceğini, ummadığımız bir “yeni Türkiye”nin doğacağını zaten yazıp çiziyorlardı... Paralel cenahın gazetelerinde “geriye doğru” bir tarama yaparsanız, durumu görürsünüz... 

Ummadığımız “yeni Türkiye”yi müjdeleyenlerden biri de, ABD Büyükelçisi’ydi... “Bir şeylerin olacağını” ya da “bir şeylerin değişeceğini” ima eden açıklamalar yapmıştı da, gelen tepki üzerine tornistan edip “yanlış anlaşıldım”, “dost ve müttefik Türkiye” edebiyatına sığınmıştı.

Dershane tartışmalarıyla başlayan “hükümet-cemaat kavgası” önümüze çok sayıda böyle bilgi serdi:

İlânihaye böyle gitmeyecekti.

Bir şeyler olacaktı.

Görün bakalım ne olacaktı ve Recep Tayip Erdoğan pervasızca sürdürdüğü iktidarını daha ne kadar koruyabilecekti...

Gezi vartasını atlatmıştı, bakalım “dosyalar” vartasını atlatabilecek miydi?

Paralel cenah “bildiklerini”, kuşkusuz, bilmesi gerekenlerle de paylaştı.

Bu cümleden olarak, “bir şeylerin olacağı” bilgisine, kahraman gazeteci Can Dündar da sahipti... (Sevilay Yükselir, Sabah gazetesindeki köşesinde, 17-25 Aralık girişiminden haftalarca önce Can Dündar’ın “kehanet” sadedinde yazdıklarını paylaştı. Evet, Can Dündar da Türkiye’de bir şeylerin olacağı bilgisine sahipmiş.)

Soru şu:

Kahraman gazeteci Can Dündar’ı durduk yerde “kahin gazeteci” konumuna yükselten bilginin kaynağı, gerçekten de paralel cenah mıydı?

Bu soruya cevap bulmakta zorlanacağınızı zannetmiyorum. Her şey çok açık... Daha doğrusu, açık bir darbe sürecinden geçiyoruz ve taraflar kendilerini gizleme gereği duymadılar, duymuyorlar.

Şöyle söylenebilir:

Dışişleri Bakanlığı’ndaki gizli güvenlik zirvesinde neler konuşulduğunu Kemal Kılıçdaroğlu’na “ulaştıranlar” ve üzerine politika bina etmesini sağlayanlar kimlerse, Can Dündar’ı bilgilendirenler de onlardır. (İlginçtir, zirvede konuşulanları, Kılıçdaroğlu’yla birlikte, “paralel cenah”ın gazete ve televizyonları da paylaştı... Hatta eski bir polis şefi, “Suriye’ye savaş açıyormuş gibi yapacaklar” öngörüsünde bile bulundu.)

Soruyu şu şekilde düzenlemek daha doğru olacak:

Can Dündar niçin kendini yaktı?

Cumhuriyet gazetesinin başına getirildiği günden itibaren, paralel organizasyonun “tasarruflarını” meşrulaştıran bir yayıncılık çizgisi izleyen ve bir tür “aklama” misyonuna koşulmuş Can Dündar, bu hem tehlikeli, hem kendisine itibar kazandırmayacak maceraya niçin atıldı?

Bildiği “yeni” bir şey mi var?

Can Dündar’ın bildiklerinin (bildiğini tahmin ettiklerimizin) hâsılasını kaçtır Soner Yalçın’dan okuyoruz. (Soner Yalçın, ikidir, cemaatin “askeri darbe hazırlığı” yaptığını yazıyor.)

Birileri, tıpkı geçmişte Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibine yaptığı gibi, Can Dündar’a da, “Bunlar yakında gidecek. Sandıkla gitmeseler bile, bir darbeyle alaşağı edilecekler” diye güvence mi verdi? Dünyanın en tırsak gazetecisi Can Dündar, bu güvencenin verdiği rahatlıkla mı “kahraman gazeteci” rolüne soyundu?

Darbe ne zaman gelir, bilinmez... O halde mevcut duruma göre konuşalım:

Bunu hiç temenni etmem ama hakkında yayın yasağı bulunan bir konuyu kurcaladığın ve “Türkiye terör örgütlerine yardım eden ülke” kampanyasına içerik ürettiğin için hesap vereceksin Can Dündar... Yaptığın gazetecilik (yine kanuna göre) “casusluk suçu” sayıldığı için hesap vereceksin...MİT faaliyetlerini deşifre etmek ağır bedel gerektirdiği için hesap vereceksin...

Darbe gelmeden önce bunu bil istedim.

Darbe koşullarında zaten eşit konumda olamayacağız.