Kadri Gürsel, Milliyet’teki yazýsýnda, yaþanan Hükümet-Cemaat geriliminde, çok önemli stratejik bir analiz yapýyor. Analizin, Hükümeti ilgilendiren bir boyutu var, Cemaati ilgilendiren bir boyutu var. Önce o analizin can alýcý bölümünü okuyalým:
“Gülen Cemaati, merkezi ABD olan küresel bir harekettir; dünyayý kavrayýþý da küreselcidir. Bu hareket, yayýldýðý dünyaya Türkiye’den deðil, ABD’deki merkezinden bakar. ABD’deki merkezinin bekasý, faaliyetleri ve konumu, Cemaat açýsýndan stratejik önemdedir ve alternatifsizdir.
Türkiye, Cemaat’in çýktýðý yerdir; onun en önemli insan kaynaðý hala burasýdýr ama bu hareketin menfaat algýsý Türkiye baðlamýný çok aþmýþ, küresel bir nitelik kazanmýþtýr. Bütün bunlarý kaydettikten sonra Cemaat’in gerçek ev sahibi olan ABD’yle iliþkilerini her türlü siyasi mülahazanýn üzerinde tutup sakýnacaðýný teslim etmeliyiz.
Dolayýsýyla þu varsayýmda bulunabiliriz: AKP hükümeti ABD’nin gözünde çok önemli bir dost ve müttefik olarak kalmaya devam etseydi, Cemaat de bu hükümetin bekasýný zora sokacak çatýþmacý hamlelerden kaçýnýrdý.
Kaçýnmadýðýna göre, AKP iktidarý ile ABD arasýndaki iliþkiler o denli olumsuz bir seviyeye gerilemiþtir ki Cemaat, AKP’yle girdiði çatýþma yüzünden Amerikalý ev sahibinin hýþmýný üzerine çekme kaygýsýndan uzakta hareket ediyor.” (Milliyet, Cemaat’in elini AKP serbest býraktý, 9 ocak 2014)
Bu analizin Hükümete yönelik mesajý, Ak Parti’nin, uluslararasý iliþkilerdeki tercihinin Amerika’yý, Ýsrail’i, AB’yi rahatsýz etmiþ olmasý ve bunun ortaya çýkardýðý tolere edilebilir - edilemez bedelin deðerlendirilmesidir.
Hükümet bu alanlardaki sorunlar yumaðýný deðerlendirmelidir, deðerlendirecektir. Bu noktada Serdar Turgut’un dünkü yazýsýnda yer alan “Büyük oyun tamamlandý ve Türkiye’nin baþý fena halde belada” niteliðindeki deðerlendirmesi de önem arzediyor.
Analizin Cemaat’e yönelik kýsmýnda ise, Hükümet’le mücadelede girilen ittifak çerçevesinin boyutlarý gözleniyor. Kadri Gürsel’in tesbiti bir gerçeði yansýtýyorsa -ki öyle görünüyor- bu ittifak çerçevesinin “iktidar aleyhine”den baþlayýp “Türkiye aleyhine” doðru savrulan çok ciddi bir nitelik arzettiðini görmek gerekiyor.
Ak Parti iktidarýnýn Ýsrail’e, ABD’ye, AB’ye yönelik politikalarýnýn, bu arada Ýran’la iliþkilerinin bizzat Fethullah Hocefendi nezdine kadar ulaþan çerçevede, Cemaat tarafýndan eleþtirildiði, tepki gördüðü biliniyor. Bunlar, dýþ politika deðerlendirmesi boyutunda kaldýðý ölçüde dikkate alýnabilecek yaklaþýmlar olarak görülebilir.
Ancak buradan yola çýkýp, Ýsrail, ABD ve AB platformlarýnda oluþan Tayyip Erdoðan - Davutoðlu - Ak Parti muhalefetine paydaþ olmak ve daha ilerde bunlarý hizaya getirme sürecini beslemek, hareketin Türkiye’liliði konusunda ciddi þüphe ve endiþe doðurur.
Hocaefendi’nin Amerika’da bulunmasý, Amerika’daki eðitim yatýrýmlarý, Amerika’nýn etkilediði dünyadaki çalýþmalarýn selameti vs. Camia’yý, bu dünya ile iliþkide belirli bir hassasiyete sevkedebilir. Ama Amerika ile iliþkilere yönelik bu hassasiyetin, Türkiye’de “aykýrý giden” bir siyasi çizgiyle hesaplaþma boyutunda da operasyonel bir duruþa sevketme riski dikkate alýnmalýdýr.
Kaldý ki, Amerika ile uyumu sürdürmek de kolay deðildir.
Mesela, Camia’nýn Ýran konusundaki tavrý biliniyor. Hükümetin Ýran politikalarýný eleþtirmiþ, hatta MÝT Müsteþarýnýn ve Beþir Atalay’ýn “Ýran sempatizaný” olduklarý iddiasýna sahip çýkmýþ ve bunu en alt basamaklara kadar indirmiþ bir Camianýn, mesela þu anda Ýran’la iliþkileri piþirmeye yönelen, bu arada Suriye’de Ýran desteðiyle yüzbinleri katletmiþ bulunan Esed’i meþru aktör haline getireceði öngörülen Amerika ile iliþkileri nereye koyacaðý merak edilebilir. Tarihi perspektif içinde, herkesin durduðu yer ve girdiði paralelleþmeler daha net görülecektir. Tarih açýsýndan da doðru yerde durmak hayati önem taþýyor.