Paralel’in HSYK’yı ele geçirmesi milli egemenlik gaspıdır

CAN: HSYK illegal bir yapı tarafından kontrol edildiğinde millet eğemenliğinin üç ayağından biri devre dışı kalmış olur. Hukuk ve adalet adına karar veren mekanizma hukuksuz, adaletsiz ve antidemokratik yapının iktidar aygıtına dönüşür.   
 
19 Ekim günü yapılacak olan HSYK seçimlerinin akıbeti paralelle mücadelede çok önemli bir yere sahip. Ancak paralel yapının hukuku araçsallaştırması karşı mücadeleyi nasıl etkiliyor? Paralel yapının hukuki tanımı nedir? Suç henüz mahkeme kararıyla sabitlenmemişken paralel yapıdan suç örgütü diye bahsetmenin hükmü nedir? Paralel yapıyla mücadelede HSYK seçimleri neden önemli? Yarsav’ın paralel yapıyla anlaştığı iddiaları Gülen’in “teknik nakavt” stratejisinin pratiği mi? AYM eski raportörü, AK Parti MKYK üyesi ve Marmara Ü. öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can ile konuştuk. 
 

 

Paralel yapı siyasetin, milli güvenliğin konusu ama ona karşı mücadelenin de hukuk içinde olması gerekiyor. Başlama noktamız burası olsun. Bir hukukçu olarak nasıl tarif edersiniz, nedir bu paralel yapı?

Paralel yapı denilen olgu, Gülen Hareketinin devlet içinde örgütlenmiş yapısı olarak görülebilir. Bir cemaatin mensupları kamu hizmeti görebilir. Bu en tabii haklardandır. Kamu hizmetine girmek için mevcut anayasada da tanımlandığı gibi, hizmetin gerektirdiği nitelikler dışında hiç bir ayrım gözetilemez. Dolayısıyla ‘paralel yapı’ olarak artık hukukun ilgi alanına giren olgu, bir cemaate mensubiyetle ilgili değil. Kamu görevi yasal çerçevede ve idari hiyerarşiye göre yürütülür. Gerek idari hiyerarşinin kendisi gerekse onun içinde var olduğu yasal çerçeve siyasal bir iradeye dayanır. Kanunları meclis çıkarır. Yürütmeden sorumlu olan ise ülkenin cari hükümeti. İdari yapıda herhangi bir memur bu hiyerarşinin dışında başka saiklerle harekete geçer ve yasal imkanları o saikler doğrultusunda kullanmaya başlarsa hem idari hiyerarşiyi bozmuş, hem yasal çerçeveye aykırı davranmış olur. Bu davranışın idare hukukundaki karşılığı disiplindir. Bu davranışlar içindeki sadece bir kişi değil bir grup ise ortada ciddi bir sorun var demektir. Burada örgütlenmenin biçim ve siyasal hedeflerine bakmak gerekir.

Gülen örgütü AİHM’e göre de illegal

-Bakalım.

Gülen hareketi 40 yılı aşkın süredir eğitim üzerinden Türkiye’nin tüm zekilerini toplama, endoktrine etme, yani kendi oluşturduğu ideolojik bir beyin yıkama sürecine tabi tutmanın ardından ordu, polis, yargı ve sair kritik bürokratik mekanizmalara yerleştirme onun temel yöntemi. Eski Pers geleneğindeki iktidar çemberine benzer biçimde “seçilmişler” ve “masumiyet” kavramları üzerinden bir imamet müessesi tesis ediliyor, mutlak itaati sağlıyor. Yapıyı meşrulaştırmak için de batıni bir yaklaşımla Kur’an’ın bazı ayetleri eklektik amaçlarla kullanılıyor. Bu şekilde yapıya intisap eden mutlak bir hiyerarşinin vurucu unsurlarına dönüşüyor. Ancak politik bir hedefi olan bir yapı bu şekilde örgütlenebilir. Nitekim bu hareket egemenliğin en hayati kurumlarını ele geçirmeye çalışıyor. Temel hedef ülkede iktidarı ele geçirmektir, bu çok açık. Böyle bir çaba demokratik olmayacağına göre hem politik, hem anayasal anlamda bir legalite sorunu doğar. Bu da hukukun ilgi alanına girer. Anti demokratik yöntemlerle bir ülkenin siyasal iktidarını ele geçirme çabası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarınca da korunmaz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bakımından da böyle. Hukuken bu girişim illegaldir ve darbe olarak tanımlanır.

-Ancak paralel yapıyla mücadele için açılan soruşturmalar, davalar henüz başlangıç aşamasında. Davalar neticelenmedi, kimse ‘paralel yapıya üye olmak’ suçundan hüküm giymedi. Hal böyle iken bu yapıdan ‘suç örgütü’ olarak bahsedilebilir mi? Takiyye gibi taktikleri nedeniyle tespit tasfiye mümkün mü?

Paralel hiyerarşi içinde olanların takiyye taktikleri ve araziye uyum sağlama kabiliyetleri nedeniyle deşifre edilebilmeleri öyle kolay değil. Bu yapı bildiğimiz geleneksel illegal devrimci örgütler gibi değiller. Bir bakıma 21. Yüzyılın yeni illegal örgütleri olarak tanımlayabiliriz. Demokrasinin 21. Yüzyılda karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumanın bu tür yapılardan geldiğini söyleyebiliriz.Zira ortada kurumların içine sızıp yerleştikten sonra, o kurumlar için öngörülen hukuki korumayı ve güvenceleri örgütün güvencesine dönüştürme taktiği güdülüyor. Örneğin HSYK’yi ele geçirdikten sonra “yargı bağımsızlığı” ve “hukukun üstünlüğü” zırhını çok mahir şekilde kullanabiliyorlar. Ya da “Allah rızası” kavramını siyasal olarak istismar ettikleri için bu yapılar üzerine gitmeyi “inananlara karşı 28 Şubat darbesi” benzeri bir eylem olarak sunabiliyorlar.

Toplumda yüzde 1, yargıda yüzde 20!

-Hal böyleyken paralel yapıyla mücadele nasıl tamamına erdirilecek?

Tarihte bu pek görülebilen bir hadise değil. O yüzden hukuken hesaba çekilmeleri kolay değil. Hukuk düzeninin bu tür yapılara karşı kendini yeniden uyarlaması ve yeni araçlarla donatılması gerekir. Ancak bu aşamaya kadar cari hukuki araçlarla bunlara karşı mücadele etme imkanları da yok değil. Her şeyden önce idari ve yasama tasarrufları ile mücadele yolları tamamen açık ve bu doğrultuda tedbirler alınıyor. Ayrıca bu tür yapılara karşı hukukun teknik imkanları yetersiz kaldığında, toplumsal meşruiyete dayanmanın, bu tür yapıların meşruiyetinin tükenmesine ve izole edilmesine yaradığı görülüyor. Siyasal mücadelede başarı, diğer alanlardaki tıkanıklıkları aşan çok temel bir işlev üstlenebiliyor.

-HSYK seçimleri 19 Ekim günü. İlk derece mahkemelerindeki hakim savcılar, adli yargıdan 7 idari yargıdan 3 ismi HSYK asil üyesi olarak belirlemek için sandığa gidecek. Olay bu fakat durum ne, bu seçimi önemli kılan ne?

2010 referandumu Türkiye tarihinin en önemli hamlelerinden biriydi. Lakin paralel yapının, biraz da siyaset kurumunun hataları yüzünden, HSYK’da karar çoğunluğuna ulaşması, bu hamlenin bir ayağını sakatladı. Paralel yapı 15 yıldır Adalet Bakanlığı’ndaki nüfuzları nedeniyle hakim ve savcı alımlarını önemli ölçüde kontrol etti. Bu sayede toplumda karşılıkları yüzde bir bile olmayan bir yapının yargı içindeki oranı yüzde 15-20’lere ulaştı. Bu bile tek başına ortadaki legalite sorununun ispatı. HSYK seçimleriyle ortaya çıkan durum bu sürece ivme kazandırdı. Yargıtay ve Danıştay seçimleri tamamladı. İktidar ele geçirmek için düğmeye basabilirlerdi.

-İktidar gaspı için HSYK nasıl bir araç?

HSYK ilk derece hakim ve savcılarının adeta tanrısı mahiyetinde. Onların yükselmesi, disiplin işleri, görevlendirilmeleri, onlara karşı yürütülecek soruşturmalar vs tamamıyla HSYK’ya ait bir yetki. Öyle ki teftiş kurulunun da HSYK’ya verilmesi nedeniyle HSYK hem suçlayıcı, hem karar verici bir pozisyonda. Hukuk devletinin temellerini sarsan böyle bir tercih Anayasa Mahkemesi’ne göre hukuk devletinin zorunlu bir sonucu olabiliyor. Böyle bir HSYK illegal bir yapı tarafından kontrol edildiğinde millet egemenliğinin üç ayağından biri, yani yargı tamamen devre dışı kalmış oluyor. Hukuk ve adalet adına karar veren bir mekanizma hukuksuz, adaletsiz ve antidemokratik bir yapının iktidar aygıtına dönüşüyor. Siyaseti tüketiyor. Devleti milletin elinden alıp, nihayetinde milletin asla kontrol edemeyeceği, kime hesap verdiğini kimsenin bilmediği/bilemeyeceği bir yapıya teslim ediyor. Buna sessiz kalmak tarihin affetmeyeceği eylemler listesindedir.

‘Teknik nakavt’ hazırlığı mı?

-Yargıda Birlik Platformu HSYK seçimleri için listesini henüz açıklamadı. Yargıçlar Sendikasıyla işbirliği yapan YARSAV ise 11 kişilik listesini açıkladı. 5’inin paralel yapının adayı olduğu söyleniyor. YARSAV’ın 3 bin, paralelin 3 bin beş yüz oyu olduğundan bahsediliyor. Yani kullanılacak 12 beş yüz oyun yarısı. Pensilvanya’nın “teknik nakavt” stratejisinin bir uygulaması olabilir mi bu işbirliği?

YARSAV’ın da kendini bir havas hareketi olarak “her türlü siyasi mülahazanın dışında ve üstünde” gördüğünü unutmayalım. Bu yaklaşımın tüm antidemokratik, vesayetçi ve darbeci yapıların ortak ideolojisini yansıttığını unutmayalım. Kendini siyaset üstü gören her yapı, demokratik siyasete karşı bir tutum geliştirir. Havas hareketi olmaya yeltenir. Kaçınılmaz olarak vesayetçilikte karar kılar. Paralel yapının da yöntemi bu. Hem siyasetten uzak durmak, hem de siyasal kurumları kendi tekellerine almak böyle bir ideolojinin tipik davranış kodu. İşte bu nedenle Yarsav ile paralel yapı arasında işbirliği olabilir. Ortak düşmanın niteliği, işbirliğini zorlayabilir.

Adalet bakanları yargı bürokrasisinin rehinesi

-HSYK dolayısıyla cemaat-hükümet savaşı mı yaşanıyor?

Paralel yapı-Türkiye, paralel yapı-Orta doğu, paralel yapı-demokrasi savaşı demek daha doğru. Bu illegal yapılanmanın dersi AK Parti hükümeti değil, ülke egemenliğini ele geçirmektir.

-Adalet Bakanlığı bürokratları vaziyetin ne kadar farkında peki ve siyasi erkin talimatlarına hakkıyla uymakta mı?

Buradaki temel çelişki şu. Bakanlık bürokratları hakim savcı. İdari yönden bakanlığa bağlı, müsteşar dahil kaderleri HSYK’ya bağlı. HSYK’yi kim kontrol ediyorsa Bakanlığı da onlar kontrol ediyor. Bu yönüyle Adalet bakanları yargı bürokrasisinin eline verilmiş rehinler olarak da düşünülebilir. Öte yandan erkler ayrılığından söz ediyoruz. Adalet Bakanlığı yürütmenin parçası ancak neredeyse sadece hakim ve savcılardan oluşuyor, onları da HSYK kontrol ediyor.

Türkiye’nin kaderi Yargıda Birlik Platformu’nun elinde

-Bu kadar çelişki içinde erkler zaten ayrı değil o zaman?

Bu Türkiye’nin darbeci ve vesayetçi siyasal ve idari yapılanmasının normallerinden ancak demokrasinin anormalliklerinden. Şimdi Adalet Bakanlığı bürokratlarının da içinde olduğu hakim ve savcıların oluşturduğu bir platform var. İllegal yapıya karşı haklı bir mücadele verirlerken kaderleri o yapının kontrol ettiği HSYK’ya bağlı olacak. Yargıda Birlik Platformu başarısız olursa herhalde sıradan çaycının sahip olduğu güvencelerden de mahrum kalacaklar. Zira HSYK’yı denetleyecek bir merci yok ama çaycı için idari ve yargısal denetim yolu açık. Öte yandan bu durum hakim ve savcılarla platform üyelerinin daha dikkatli ve duyarlı davranmasının güvencesi. Zira başarısızlıklarının faturasını sadece Türkiye demokrasisi ve toplumu değil kendileri de ödemek zorunda kalabilirler.

YARSAV hem ders almıyor hem de havas herkesten

-Geçen yıllarda siyasi ideolojik açıdan farklı toplum kesimleri farklı açılardan da olsa çok çekti aslında paralel yapının yargıda yapıp ettiklerinden. Canı yanarak edinilen tecrübe, bu konuda bir farkındalık yaratmadı mı yargı camiasında?

Kısmen diyebiliriz. Zira tam bir farkındalık yaratmış olsaydı, YARSAV’ın tutumu 17 Aralık sonrasında farklılaşabilirdi. Batı demokrasilerindeki gibi bir yargı yapılanması çağrısı yapabilirdi. Sürece katkı sunabilirdi. Onca yıldır ortaya çıkan hukuksuzlukları gördüklerinde en azından bu konuda bir tutum değişikliğine gidebilirlerdi. Lakin paralel yapının tasfiyesine karşı çıktılar. Kuşkusuz durumu anlamadıklarından değil, kendi karşıtları ile kurdukları psikolojik iletişimdendir bu. Kemalist olmayanlar bir tehdit ise, o tehdidi ortadan kaldırmak için elbette yararlı her imkan kullanılabilir.

RÖPORTAJIN TAMAMI ‘www.stargazete.com’ adresinde...