Paranız boşa gitmesin

Uzun uzun tartışmışlar, her ihtimali masaya yatırmışlar, “Ne yapsak da, şu makus talihimizi yensek” diye akıllar fikirler geliştirmişler.

Sonunda, Fransa’da bu işlere bakan (yani birtakım partilere seçim kazandıran) bir reklam şirketiyle çalışmaya karar vermişler.

Hani, bir vakitler, “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Genelevde Piyanist Sanıyor...” adlı pespaye kitabın yazarıyla (Jacques Seguela) anlaşan ama seçimi kaybettiğiyle kalan Mesut Yılmaz gibi...

Seguela ANAP’lılara ne demişti? Ayrıntısı aklımda kalmamış ama CHP’nin anlaştığı reklam şirketi müthiş tüyolar vermiş.

İşte CHP’nin seçim kazanması için yapması gerekenler:

Kapı kapı dolaşıp oy isteyecek.

Bol bol miting yapacak...

Halka dokunacak, “sizlerden biriyim” mesajı verecek.

Farklı siyasal tercihlerle ortak noktalar arayacak. Yani, Baykal’ın çok sevdiği ve çok sık kullandığı ifadeyle, “sağa açılacak...”

 

Sol seçmeni ürkütmeyecek.

Mektupla “iletişim” yollarını arayacak.

Bu tavsiyeleri bihakkın yerine getiren CHP’nin seçim kazanıp tek başına iktidara gelmesi işten bile değil...

Fransız şirketinin “tavsiyeleri” arasında benim en çok dikkatimi çeken beşinci madde oldu. “Sağa açılma” maddesi...

Hatırlarsanız, “müstafi” genel başkan Deniz Baykal, muhterem Süleyman Demirel’in partiye kakaladığı “sağcı” isimleri parti tabanına izah etmek için, “Bu defa sağdan giderek solu bulacağız” demişti.

Bir tutam Şeyh Edebali...

Bir ölçek Anadolu solculuğu... (Rahmetli İsmail Cem’den araktır...)

İki gram Kemal Tahir ve “Devlet Ana” solculuğu.

Bir de, İlhan Kesici...

Haaa... Ek olarak da Yaşar Nuri Öztürk.

Baykal, bu “çorba”dan doğru dürüst bir “sol” çıkmayacağını bildiği için, bu isimleri “sola götürecek sağ uğrak noktaları” olarak pazarlamaya çalışmıştı ama pazarladığıyla kalmıştı.

Naçizane, ben de şöyle bir öneride bulunmuştum:

Sağdan giderek solu bulmaya çalışacağınıza, direkt soldan gitseniz. Önce solcu ve sosyal demokrat olsanız... Aradığınız şeye daha “kestirmeden” ulaşmış olmaz mısınız?

Benzeri önerileri Kemal Bey için de yapacağım.

Bırakın Fransa’lardan, şurdan buradan “iletişim koordinatörleri” ithal etmeyi. Söyledikleri, “Halka dokunun, bol bol miting yapın, seçmene mektup yazın, farklı siyasal tercihlere yönelin” türünden, sade suya tirit ve hiçbir rasyonalitesi olmayan uçuk önerilerden öte gitmeyecektir.

Beni dinleyin, paranız boşa gitmesin.

Seçim kazanmak istiyorsanız, şunları yapın:

Halka, evet, “dokunun” ama dokunduğunuz halkın kültür ve değer tercihleriyle de kavga etmeyin.

Mukaddes değerlere saldırmayın...

Başörtülü gördüğünüzde “öcü” muamelesi yapmayın.

Daha çok solcu, daha az Kemalist olun.

Fukaralığı, işsizliği, eşitsizliği, hatta adaletsizliği dert edinin... İkide birde çıkıp, “Laiklik elden gidiyor, cumhuriyetin kazanımları tehlikede, darbe yapacak komutan kalmadı” diye kafa ütülemeyin.

Ülkenizi İsrail’e şikâyet etmekten vazgeçin.

Birbirini nakzeden açıklamalardan ve politik tutum alışlardan kaçının.

İki saniyede bir kendinizi tekzip etmeyin... (Bkz. “Suriye’ye müdahale etmemeliyiz...” ve “Komşumuzda yangın varken seyredemeyiz...” Kemal Bey’in, aynı konuşmada, iki saniye aralıkla yaptığı iki farklı değerlendirme.)

Süheyl Batum’ları, Birgül Ayman Güler’leri partiden uzak tutun.

Muharrem İnce’yi Yalova’ya kaymakam yapın.

Silivri’nin masuniyetini savunduğunuz kadar, demokrasinin masuniyetini de savunun.

Soner Yalçın büyük bir yazar değildir. Kaya gibi adam değildir... Solcu, sosyalist, demokrat hiç değildir.

Bunu da kafanıza kazıyın.