Pardon, mesele pijamadan ibaretmiş!..

Pijama meselesini biliyorsunuz...
Hani, Doğan Grubu’nun yoğun gayretleri sonucu Refah-DYP koalisyonunda nöbet değişimi beklerken piyangodan çıkan Mesut Yılmaz’ı Aydın Doğan’ın hangi kıyafetle karşıladığı tartışması... 

Bendeniz, bu ziyaretin kıyafetten daha önemli ayrıntılarını yakından izlemiştim ama şimdiye kadar bu tartışmalara hiç girmedim.

Niye 18 yıl sonra yazdım?

Son yıllarda Türkiye’de ‘halkın hatalarını düzeltme’ gayretlerinin(!) tekrar hortladığını görüyoruz.

“Diktatöre bak...” yaygaralarının arkasına gizlenen, “Ne olursa olsun bunlar gitmeli” çabaları bir savaşa dönüşmüş durumda.

Siz de onlar gibi düşünmüyorsanız, bireysel duruşunuz ne olursa olsun; kin koalisyonları toplu katliamlarına hedef oluyorsunuz.

Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi medya usulü darbe çabalarına şahit olduğumuz bu günlerde Ahmet Hakan da sanki nostalji yapar gibi; 18 yıl önce yaşanan ve sonuca ulaşan bir ‘medya darbesi’ni gündeme taşıdı.

Ben de demokrasimize katkım olur düşüncesiyle, konu hakkında bildiklerimi ‘belgesel’ tadında paylaştım.

Mesele demokrasi değilmiş...

Fakat gerçekten yanılmışım...

Kimsenin kaliteli demokrasi gibi bir derdi yokmuş.

Korkunç diktatör masalları anlatan ucuz demokratların, ‘havuz’ bezirganlarının, 28 Şubat’ı maske yapan mağduriyet simsarlarının kılı bile kıpırdamadı.

Bundan sonra da demokrasi nutku atmaya devam edeceklerinden emin olduğum bu ‘pişkin demokratlar’ın(!) ekrandaki yüzlerini dikkatle izleyeceğim...

Sorularım cevapsız kaldı Ahmet Bey...

Köşeden köşeye polemik benim tarzım değil.

O yüzden o yazıyı yazmadan önce Ahmet Bey’i; izniyle kaydettiğim cep numarasından aradım, cevap vermedi. Kimliğimizi ve maruzatımızı arz ederek makamından aradık, “Yerinde değil, numarasını da veremeyiz” denildi.

Yine de ihtiyatlı bir üslupla düşüncelerimi paylaştım.

Daha sonra da herhangi bir dönüş yapmayan Ahmet Bey, düşüncelerini üç gün sonra köşesinden paylaşmayı tercih etti.

Bendeniz o günkü yazımda, “Madem konuyu açtınız, pijamayı boşverin de sayın Yılmaz, Çankaya’ya çıkmadan önceki 7-8 saatini neden Aydın Doğan’ın evinde geçirdi?” diye sormuştum.

Bir ziyaret haberini yayınlayan kanalın sahibini arayıp hakaret etmenin Doğan Yayın İlkeleri’nin hangi maddesinde yer aldığını merak etmiştim.

Ahmet Bey de bütün sorulara tek cevap vermeyi tercih etmiş ve “Listeler tutmuyor” demiş...

Ahmet Bey, sizin kadar ayrıntılı bir araştırma yapmasam da 1 Temmuz tarihli gazetelerdeki farklı fotoğrafları ben de fark ettim. 

Ama inanın hiç ilgilenmedim. Çünkü benim konum o değil. Ayrıca böyle bir görüşme hiç olmayabilirdi ve Hürriyet kabineyi tam isabet yayınlayabilirdi de...

Yazık oldu Hürriyet’e...

Gerçi baya emek sarf etmişsiniz ama keşke böyle bir yolu zorlamasaydınız; Hürriyet’i zor durumda bıraktınız.

Zira meseleye sizin dediğiniz gibi “Hürriyet’in fiyaskosu” olarak baksak bile, bu kadar önemli bir konuda bu kadar rahat yalan yazabilen bir gazetenin şimdiki manşetleri de tartışma konusu olmaz mı? Çünkü bahsettiğiniz listenin tepesinde “İşte beklenen kabine” demiyor “İŞTE YENİ KABİNE” diyor.

(Nitekim aynı tarihli kardeş gazeteniz Milliyet’te “Muhtemel Kabine” ifadesi tercih edilmiş.)

Daha da önemlisi, “Hükümet tamam” manşetinizin alt başlığında 60 punto hurufatla, “Yılmaz, hükümet taslak listesini dün akşam Çankaya’ya çıkardı. Cumhurbaşkanı Demirel tüm isimleri onayladı. Yılmaz Hürriyet’e ‘Hükümet tamam, listeyi yarın (bugün) açıklayacağım’ dedi” ifadeleri yer alıyor.

Bu ifadeden, sayın Yılmaz’ın Hürriyet’e bu açıklamayı, Çankaya’dan çıktıktan sonra yaptığı anlaşılıyor. Öyle ise bu durumu açıklamak Hürriyet’e kalıyor, öyle değilse gerisini getirmeye benim dilim varmıyor...

Velhasıl Ahmet Bey, inanın beni hiç ilgilendirmiyor ama o manşetinizdeki yanlışları gerçekten çok merak ediyorsanız sanırım bunun en doğru yolu Aydın Bey’i tekrar ziyaret etmenizdir. 

Ama ben hâlâ şunu merak ediyorum...

Mesela, 29 Haziran 2014’te 62. Hükümet’i açıklayan sayın Ahmet Davutoğlu, 28 Haziran günü sabahtan akşama kadar sayın Ethem Sancak’ın evinde kalsaydı, çıkarken de sizin kameralara yakalansaydı...

Siz Ethem Bey’in kıyafetini mi merak ederdiniz, yoksa?..