Paris cinayetleri

Teröre güvenli yuva sağlamak da, teröristleri evinde infaz etmek de Türkiye’nin geleneğinde yoktur. Oysa 3 PKK’lının infaz edildiği Fransa her iki geleneğe de sahiptir. Fransa uzun yıllar Ermeni terörüne ev sahipliği yapmış bir ülke. 1970’lerde ve 80’lerin başında Ermeni terör örgütlerine maddi manevi her türlü desteği verdiler. Terör kendilerine dönünce kendi elleriyle teröristleri Fransa’dan attılar.

İngiltere de birçok IRA militanını evlerinde veya bir otel odasında tek kurşunla infaz etmiştir. MI5 ajanlarının IRA militanı kılığında İrlanda sınırını aşarak İrlanda köylerinde sivil halka saldırılar düzenlediği, bu sayede İrlanda’nın Katolik teröristlere desteğini kesmeye çalıştığı da bilinir. Cebelitarık’ta silahsız IRA üyelerini sırtından vuran da İngilizlerdir.

Rusya ve İran da son dönemin infazcı devletleri arasında. İddialara göre Rusya istemediği kişileri Londra’nın ortasında da olsa sessiz sedasız infaz ediyor. Rusya’nın hedefindeki grupların başında ise Çeçenler geliyor. Şüpheli Çeçen cinayetlerinin bir kısmı Türkiye’de de yaşandı. İran ise 1979 Devrimi’nden bu yana başta muhalif Halkın Mücahitleri olmak üzere rejim karşıtlarına karşı çok sayıda infaz gerçekleştirmiş. Bunların bir kısmı Türkiye’de, İstanbul’da yaşandı. Gazetelerimiz öldürülüp bir arabanın bagajında ya da boş arazide bırakılan bir çok İranlı haberiyle doludur.

Amerikalıların El Kaide üyelerine karşı pek çok cinayet işlediği tahmin ediliyor. İsrail ise devlet eliyle infazı göstere göstere yapan bir ülke. Bundan 2 yıl önce MOSSAD ajanları Dubai’de bir otelde bir Filistinliyi öldürmüştü. MOSSAD yakın dönemde Filistin’de, Şam’da ve Macaristan’da silahsız kişileri infaz etti.

Buna karşın Türkiye Cumhuriyeti’nin başka bir ülkede gerçekleştirdiği bu türden bir infaz hatırlamıyorum. Gizli kalmış varsa bilemem. Ama ne Ermeni teröristlerine karşı, ne de PKK’ya karşı böyle bir infazı ne okudum, ne de duydum. Dolayısıyla Paris’in ortasında 3 kadın PKK’lıyı, binlerce kameranın ve güvenlik önleminin ortasında Türkiye’nin öldürttüğünü düşünmek mümkün değil.

Aynı şekilde derin devletin böyle bir cinayeti işlemesi de zor. Türkiye’de bile son dönemde bu tür cinayetleri eline yüzüne bulaştıran bir yapının Paris’te böyle bir cinayete tek başına girişmesi mümkün değil. Eğer altında derin devlet varsa bu ancak bir başka istihbarat biriminin yardımıyla olabilir.

Bu durumda geriye sadece iki seçenek kalıyor: Ya PKK içi bir hesaplaşmayla karşı karşıyayız, ya da başka bir devlet doğrudan veya taşeronlar aracılığıyla saldırıyı gerçekleştirdi. Eğer Paris cinayetleri burada kalırsa, yani arkası gelmezse olayı ‘basit bir iç hesaplaşma’ olarak değerlendirebiliriz. Ancak cinayetler devam eder ise, örneğin birkaç önde gelen PKK’lı daha bu şekilde ve seri halde öldürülmeye devam eder ise işte orada büyük bir oyun oynanıyor demektir. Çünkü bu tarz seri cinayetlere PKK dayanamaz ve devlet ile yapılan tüm görüşmeler iptal olur, PKK daha kanlı bir örgüt olarak yoluna devam eder.

Cumhuriyet’i kınıyorum

Diğer taraftan defalarca yalanmış olmama rağmen hala geçen yıl hakkımda atılan iftiralar ile uğraşıyorum. Son olarak Cumhuriyet 1 yıl önceki yalanları yeninden birinci sayfasına taşıdı. Cumhuriyet’i kınıyorum. Belki de amaçları Türkiye’de mezhep kavgası çıkarmaktır. Hakkımı mahkemede elbette arayacağım. Ama halkımızın da Cumhuriyet’in gazeteden çok daha başka bir şey olduğunu görmesini isterim. Cumhuriyet, Aydınlık ve benzeri yayınlar ısrarla benim ağzımdan Şii kardeşlerimiz aleyhine yalanlar üretmekteler. Benim ağzımdan asla çıkmamış sözleri gerçekmiş gibi manşetine taşıyan Cumhuriyet’in Şii ve Alevi kardeşlerimizi yalanlarla kışkırtma çabaları neyin peşinde olduklarının açık kanıtıdır. Cumhuriyet’in benim hakkımda söylediklerinin yalan olduğunu biliyorum, öyleyse başkaları hakkında söylediklerine neden inanayım?