Paris suikasti ve sinir uçlarıyla oynamak

Türkiye’yi uluslararası planda mahkum etme çabalarının son halkasıydı...

Ama en vicdansızı...

Geçen yıl tam da bu vakitler La Fayette sokağı 147 numaranın önünde biriken binlerce kişinin gözlerindeki acıya...

Paris’te üç PKK’lı kadının öldürüldüğü suikastin havada yarattığı rüzgara, sokaklarda estirdiği nefret fırtınasına tanık olsalardı, bu kadar sorumsuzca bu yaraya parmak basmazlardı diye düşünüyorum.

Belki de hatalıyım...

Tam da bunu bildikleri için bu kadar açık, kabuk bağlayamamış bir yaranın üzerine tuz basıyor bu manipülatif haberleri yayanlar.

Bu manipülasyonlarla bir zinciri tamamlamaya çalıştılar...

“Türkiye, Suriye’deki savaşa silah gönderiyor...”

“Türkiye, yurtdışında cinayet işletiyor...”

Ankara’yı değişik dosyalar üzerinden uluslararası planda mahkum ettirme hedefli hamleler bitmek bilmedi geçtiğimiz hafta.

Hafta boyunca gündemdeydi.

Önce bir ses kaydı...

Ardından ıslak imzalı olduğu iddia edilen çakma bir MİT belgesi...

Ses kaydında, Ömer Güney olduğu kendisini tanıyan PKK çevresinden çok sayıda kişi tarafından teyit edilmiş bir kişi, Paris’teki PKK’lılardan dört kişinin öldürülmesine ilişkin planlarını anlatıyor.

Ses kaydının başındaki yazıda, Ömer Güney’in bir yakınının bu ses kaydını Ömer Güney’den aldığı, başına bir iş gelirse yayınlarsın diyerek tuttuğu belirtiliyor.

Davayı ilk andan itibaren yakından izleyenler biliyorlar ki, Ömer Güney’in suikasti üstlenmek gibi bir stratejisi hiç olmadı. Dahası serbest kalacağına hem kendisi, hem de çevresi öylesine inanmış durumdalar ki, bunu gazetecilerle paylaşmakta bir beis de görmüyorlar...

Bu nedenle bu ses kaydını Ömer Güney cephesinden birilerinin paylaşması olasılığı daha ilk anda çürümüş oluyor.

Ses kaydında Güney’in konuştuğu kişilerin MİT yetkilisi olduğuna ikna olmayan PKK çevresini ikna etmek üzere ikinci bir hamle geliyor.

O da ertesi gün sızdırılan bir belge...

Konu başlıklı kısımda Sakine Cansız’ın adının yazılı olduğu sözde MİT belgesi...

Bu belge de PKK’ya yakın çevreleri ikna etmedi...

Sinir uçlarıyla oynanmaya çalışıldığının farkında herkes...

Çözüm sürecinde kilit konumda olan kurumu, o kurumun mensuplarını etkisiz kılma hamlesinin iki ayrı parçasıydı bu ses kaydı ve çakma MİT belgesi.

Paris suikastinde duyarlılığı olan çevreleri de bu hamleye karşı ihtiyatı elden bırakmadıkları için kutlamak gerekiyor.

Abram, Ömer Güney’i deşifre mi etmişti? 

Bende Ömer Güney’in hükümetin kontrolünde olmayan bir yapıyla bağlantıda olduğu kanısı giderek güçlenmeye başladı.

Bu yapı öyle bir yapı ki, asker kaçağı olan Güney, Türkiye’ye sorunsuz seyahat edebiliyor... Ama aynı zamanda öyle bir yapı ki, binbir emekle başlatılan çözüm sürecini ve bu sürecin önemli aktörü olan MİT yönetimini boşa çıkarmak için Avrupa’nın göbeğinde güpegündüz cinayet işletiyor.

Ömer Güney’in bu bağlantılarının farkına varanların da olduğu anlaşılıyor.

Aldığım duyumlara göre, Ömer Güney’in ses kasetinde “Ablam” diye tercüme edilen ancak daha sonra “Abram” olduğu anlaşılan Halil İbrahim adlı kişi, Ömer Güney’deki “garipliğin” farkına varan ve onunla bu nedenle tartışmaya giren bir isim.

İşte bu nedenle deşifre olmaktan korkan Ömer Güney, ölüm listesinin ilk sırasına bu kişiyi yerleştiriyor.

Sorulması gereken bir başka soru da şu...

O sesin Ömer Güney’e ait olduğunu kim teyit etti?

Güney’i tanıyan PKK’lılar...

Onların da kendilerini sorgulaması gerekmiyor mu?