Paris’ten kanlı mesaj

Paris’te Kürt Enformasyon Merkezi’nde gerçekleşen ve PKK’nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in hayatını kaybettiği  infazın, Öcalan’la kurulan diyalogun umut yarattığı günlerde meydana gelmesi elbette bir tesadüf olamaz.

Sakine Cansız’la Diyarbakır cezaevinde aynı dönemlerde kaldık. Cansız’a ve hayatını kaybeden diğer üç kadına Allah’tan rahmet diliyorum. Maalesef bu üç kadın seçilmiş kurbanlar oldular. Son derece üzgün olduğumu ifade etmem gerekiyor.

Tetiği kimin çektiğinin sadece kriminal anlamda bir önemi var, ama tetiği kim çekmiş olursa olsun, verilen mesaj, statü talebinden vazgeçen, Kürt sorununu bir demokratikleşme sorunu olarak kodlayan ve sorunun çözümünün anayasal yurttaşlıkla mümkün olduğunu, çözüm ve barış için kaybedilecek bir dakikanın bile olmadığını ifade eden Öcalan’a bir mesajdır.

Ama sadece Öcalan’a mı? Elbette hayır. Öcalan’ın, bugün barış ve çözüm için bu kadar acele etmesine birileri epey öfkelenmiş olsa gerek ki, acelesi olmayan bu birilerinin, Paris’ten yolladıkları bu kanlı mesaj aynı zamanda Kürt hareketinin diğer siyasi aktörlerine de verilmiş bir mesajdır.

‘Devleti ve hükümeti zora sokmadan’, Türkiye’nin siyasi koşullarını hesaba katarak gerçekçi bir çözüm arayışı içine giren Öcalan’ın cevapsız kalmayacağını tahmin etmek zor değildi. Beklendiği gibi bu cevap, karakol baskını veya sivillere karşı girişilmiş ve asıl olarak kamuoyunu hedefleyen bir eylemle değil, PKK içindeki en önemli aktörler hedef alınarak gerçekleşen bir eylemle verilmiş oldu. 

***

Barış istemeyenlerin hedefinde sadece kamuoyu yok artık. Kamuoyunu barışın olamayacağına inandırmaları artık eskisi gibi kolay değil. Her barış ihtimali doğduğunda karakol baskınları ve sivillerin hayatını kaybettiği eylemler gerçekleştirmek bugün çok etkili olmayabilir. Türkiye Öcalan’ın dahi, derin devlet ve derin PKK’ye dikkat çektiği ve uyarılar yaptığı bir sürece girdi. Kamuoyu bir savaş hafızasına sahip ve her geçen gün bu hafızayı güçlendiren yepyeni bilgiler çıkıyor.

O halde bugün kamuoyuna mesaj veren eylemlerden ziyade, Kürt siyasi aktörlerini susturmaya ve Öcalan’ı desteklemekten caydırmaya yarayacak eylemler yapmak daha etkili.

Bu yüzden, Paris’ten verilen mesaj Kürt siyasi aktörlere ve Öcalan’a verilmiştir diyorum.

Bu vahşice saldırı, bu kanlı cinayet, Paris’te değil pekala Brüksel’de ve KNK merkezinde de olabilirdi .

Süreci tavırlarıyla olumlu yönde etkileyebilecek bütün Kürt siyasi aktörlerinin hayatı bu eylemden sonra risk altındadır ve herkes hedefte demektir.

Bu cinayetten sonra Öcalan’ın ve barıştan yana tavır geliştirebilecek Kürt aktörlerin ve kurumların pozisyonu güçlenmeyecek, zayıflayacaktır. Bu zayıflığı gidermenin tek yolu var, geri adım atmamak ve cesaretle hareket etmek.

Sakine Cansız’ın bu tartışmalarda nerede durduğunu henüz bilmiyoruz. Aslında Öcalan’ın mektupları net olarak ilgili kurumlara ulaşmadan kimin ne tavır alacağını bilmek de söz konusu olamaz.

O halde bu cinayet, geçmişte örneklerini gördüğümüz ve PKK’nin politikalarına karşı tavır koymuş PKK’lilerin iç infazlarla yok edildiği hadiselerden farklı görünüyor.

Yani Paris katliamı, PKK’nin yürürlükte olan stratejisine muhalefet edenlere kesilmiş bir ceza değil.

Çünkü böyle birileri bugün PKK içinde yok. Paris’teki kanlı eylem, Öcalan ve Kürt aktörlere karşı ve sürece dahil edilme talebinde bulunan kurumları hedefleyerek nelerin olabileceğini gösterdi. Şimdi Kürt siyasi aktörlere ve kurumlarına düşen, her yöne çekilebilecek demeçler vermek değil, Paris’ten gelen kanlı mesaja rağmen, Öcalan’ın arkasında cesaretle durmaktır.