“1968’lerde Türkiye’de bir Parlamento Dýþý Muhalefet (PDM) vardý. Sol nitelikliydi ve oldukça da etkiliydi. Sosyalist hareketlerin sokaðý etkilediði dönemdi. Sonra Sovyetler’in daðýlmasý, Çin’in kapitalist uygulamaya geçmesi ile Rus ve Çin eksenli hareketler zaafa uðradý.
Bugünler nasýl?
Bugün hemen tüm siyasi analizcilerin ortak kanaatinin, Türkiye’de bir muhalefet problemi olduðunda kuþku yok. Ana muhalefetin bir iktidar alternatifi oluþturmadýðý bilindiði gibi, soldan, liberal çevrelerden, milliyetçi ya da “Ýslamcý” çizgiye kadar uzanan muhafazakar dünyadan Ak Parti alternatifi bir güçlü siyasi yapý mevcut deðil.
Ancak, Parlamento Dýþý Muhalefete uygun düþen bir oluþumdan söz etmek gerekirse, bu noktada en etkin muhalefeti þu anda kendini “Camia” diye niteleyen Fethullah Gülen Hareketinin yaptýðýnda kuþku yok.
Kaç televizyon kanalý var? Türkçe ve farklý dillerde...
Kaç gazete var? Türkçe ve farklý dillerde.
Kaç radyo var?
Kaç dergi var? Türkçe ve farklý dillerde.
Ekonomiden sosyal hayata uzanan sivil toplum örgütleri, içerde, dýþarýda.
Ana okullarýndan üniversitelere, her kademeden okullar, dersaneler...
Bürokrasinin her alanýnda yerleþmiþ bulunan baðlýlar topluluðu.
Sivil baðlýlar topluluðu.
Þimdi bütün bu varoluþ biçimlerinin, dini baðlýlýk duygusuyla perçinlenmiþ bir teþkilat yapýsý oluþturduðunu ve çok derin bir aidiyet duygusu içinde hareket ettiðini, bu derin aidiyet tutkusunun içi öfke ve kin ile doldurulup mücadele için bir hedefe yöneltildiðini düþünün, ondan sonra ortaya nasýl bir muhalefet potansiyelinin çýkacaðýný hesap edin.
Sadece bürokrasi içindeki kadrolarýn örgütsel muhalefet yaptýðýný dikkate aldýðýnýzda, bir iktidarýn iþini ne kadar zorlaþtýrabileceðini tahmin etmek zor deðil. Hele bu kadrolarýn stratejik konumlarda yer aldýðý düþünülürse, iktidarlarýn iþi daha da vahim hale gelir.
Burada Türkiye’nin klasik seçmeni niteliðinde bir yapýnýn varlýðý söz konusu deðil.
Hatta, partilerin kemik oyu gibi bir yapýya da benzemiyor buradaki durum.
Bir tür “Kategorik red”den yola çýkan, nerede ise düþmanlaþtýrýlmýþ, yýkýlmasýndan baþka alternatifin görülmediði bir yapýdan söz ediyoruz.
Böyle bir yapýnýn oluþmasýnda hiç kuþkusuz, bir düþmanlýk karþýsýnda motive olunduðu gibi bir duygu oluþumu söz konusu olmalýdýr. Camianýn bu düþmanlýðý bulduðu ya da ürettiði söylenebilir.
Ýktidarýn belki 7 Þubat MÝT operasyonunda ilk irkilmeyi yaþadýðý, 17-25 aralýk sonrasýnda da, sýrtýndan hançerlenme duygusu ile Camia’ya karþý “Paralel yapýlanma” alarmý verdiði, sonunda da iþin Kýrmýzý Kitaba sokma aþamasýna kadar ilerlediði düþünülebilir.
Ama burada kritik konunun “Arkadan hançerlenme” ifadesinde odaklaþtýðý da ifade edilmelidir. Camia, kendilerine yönelik tehdit algýsýný taa 2004’lere uzatýyor, ama bu inandýrýcý deðil, þayet iktidar 2004’lerde Camia’yý tehdit olarak görse ve MGK’ya taþýmýþ olsaydý, 10 yýl içinde bunca devlet ikramýný Camia’ya yöneltmesi söz konusu olmazdý. Hükümet Camia’ya “Ne istediler de vermedi!” Ya da ne istediler de alamadýlar, belki söke söke aldýlar... Hatta öteki Camialarýn kanaatine bakýlýrsa, “Büyük Abi” gibi masanýn üzerindeki her þeyi aldýlar.
Camia, iktidarla savaþa tutuþtu. Bütün insan ve müessese varlýðýný savaþa göre nizama soktu. Herkese, bir savaþ dili enjekte etti.
O savaþ dilinin içinden, iktidarý, belki de daha çok Tayyip Erdoðan’ý vurmak adýna seçimlerde CHP’yi ve BDP’yi destekleyebilmek bile çýktý.
O savaþ dilinin içinden, “Bugüne kadar hiçbir siyasi Ýslam partisine oy vermedik” derken ve bu çerçevede Erbakan Hareketi’ne yönelik duruþlarýný anlatýrken, Refah’ýn devamý durumundaki Saadet’in beyanatlarýna sahiplenmek bile çýktý. O savaþ dilinin içinden Kýlýçdaroðlu manþetleriyle donanmýþ gazete - tv bültenleri çýktý. O savaþ dilinin içinden, iktidarýn faziletine dair en küçük bir habere hayat hakký tanýmamak çýktý.
Bu muhalefetin eþi menendi yok, desem yanýlmýþ olmam.
Muhalefet partilerini bile kendi savaþ diline göre kullanýma sokan bir ana muhalefetten söz ediyoruz burada.
Bu muhalefetin seçime iliþkin tavrý ne olacak, diye sorulursa, orada iki seçimde sergiledikleri performans çok baþarýlý deðil. Hedef iktidara diz çöktürmekti, olmadý. Kendileri de kendi markalarý ile seçime girmiyorlar, ki gerçek toplumsal karþýlýklarý ortaya çýksýn.
Yürütülenin negatif muhalefet olduðu açýk. “Tayyip Erdoðan yýkýlsýn”, misyonu bu. Ýster Kýlýçdaroðlu yýksýn, ister Amerika, ister Avrupa, ister Yahudi lobisi... Gel gör ki halk kurban vermiyor! Halk, halk, ah o halk!