Paskalya

Hıristiyan Âlemi’nin en büyük bayramı olan Paskalya Haftası’ndayız.

Latincesi Pascha (Paska), İbrânîcesi Pessah’dır, Hamursuz Yortusu.

Bu, Hazret-i Îsâ’nın, çarmıha gerildikden sonra üçüncü gün dirilişi yortusudur. Onun için Paskalya Pazarı’na Kıyam (Ayağa kalkma) Yortusu yâhut Diriliş Pazarı (Günü) de denir.

Yahudilerin, Mısır köleliğinden azâd edilme yıldönümü olan Pessah Bayramı ile aynı haftaya denk gelir. Çünki Ahd-i Cedîd’e (Yeni Testament’e) göre o hafta cereyân etmişdir. Oynak târihli yortulardandır. Birinci ilkbahar dolunayından sonraki ilk pazardır, yâni, bizim de bugün kullandığımız Gregoryen Takvim’e göre 22 Martla 25 Nisan arasında değişebilir.

Dün, Yeşil Perşembe denilen ve Hazret-i Îsâ’nın, Havârîleri ile Son Taam’ı (son yemeği) berâberce edâ etdiği kutsal akşamdı. Bugün ise çarmıha gerildiği cumâ günüdür.

Hazret-i Îsâ’nın, bir gün kabirde yatdıkdan sonra Pazar günü dirildiğine, kıyâm etdiğine inanılır. Onun için bu pazara Kıyam Yortusu yâhut Diriliş Pazarı da denilir. Tabii ki bütün mü’minler nezdinde büyük bir sevinç ve şükran vesîlesidir.

Paskalya için Hıristiyaların en büyük yortusu (bayramı) demişdim. İkinci sırada Hazret-i Îsâ’nın Doğum Günü olarak îtibâr olunan Noel Yortusu (24/25 Aralık Gecesi) gelir. Üçüncüsü ise, Paskalyadan 50 gün sonraki Pentakosta Yortusu’dur ki o gün Hazret-i Îsâ’nın tekrar yeryüzünde tecellî ederek Havârîlerine göründüğü ve onlarla son bir kere daha konuşduğuna inanılır.

Öte yandan Batı Kiliselerinde (Katolik/Protestan) Gregoryen Takvim, Doğu Kilisesi’nin (Ortodoks) ise tamâmına yakın bölümünde Jülyen Takvim kullanıldığı için Paskalya bu ikincisinde birkaç gün, bâzen iki hafta kadar, daha ileri bir târihe düşer.  

Meselâ bu yıl Batıda 31 Mart iken Doğuda 5 Nisana geliyor.

Sizleri yorduysam özür dilerim. Hıristiyanlık konusunda hemen hiç birşey bilmediğimiz için belki ilgi çeker diye düşündüm.

Mâdem okuyucularımızı Hıristiyanlık mevzuunda irşâd etdik, biraz da Ramazandan bahsederek dengeyi sağlayalım:

Ramazanın yaza rastladığı yıllardan birinde, boğucu sıcak bir akşam üzeri oruçlu bir İstanbullu oflaya puflaya Bebek Yokuşu’nu tırmanarak evine gidiyormuş. Daha da iftara en az bir saat var ve adam sıcakdan olsun, üzerine binen açlıkdan olsun bayılma raddelerinde.

Tam yokuşun ortalarına vardığı zaman yandaki evlerden birinin terasında, gölgeye kurulup püfür püfür esen Boğaz meltemine karşı rakı sofrasının başında keyifle demlenen bir Rum görmüş. Adam kemâl-i afiyetle rakısından bir yudum çekip sofradaki iri zeytinlerden birini zevkle ağzına atınca bizimki inler gibi homurdanmış:

- Dîninin kıymatını bil!

Her ne kadar sürç-i lisân eyledikse affola!