Þu bildiðimiz patates var ya, onun hikayesi tarih üzerinden yargý cümleleri kuranlara çok þey öðretir. Patatesin anavataný Peru’dur. Ýspanyollar Peru’yu ele geçirdikten sonra 1565 yýlýnda Avrupa’ya gelmiþtir. Ýspanya Kralý 11. Filip kendisine sunulan patateslerin bir bölümünü Papa’ya gönderir, o da birkaç krallýða daðýtýr, patates yayýlýr. O dönemde Avrupa’da görülen cüzzam salgýný sýrasýnda hastalarda görülen yumrular, patatesin üzerindeki yumrularla özdeþleþtirilir. Kilise salgýn sebebi olarak gördüðü patatesi lanetler...
Önce kaçýrýlan, sonra yayýlan, sonra aþaðýlanan, sonra masuiyeti anlaþýlan patatesin deðerini insanlýk acýyla öðrendi. 1846-1847 yýllarýnda Ýrlanda’da patatese musallat olan bir zararlý, kýtlýða, kýtlýk da onbinlerce insanýn ölümüne, milyonlarca kiþinin patatesin anavatanýna göç etmesine neden oldu.
***
Bildiðimiz çay-kahvenin tarihi de peþin hükümlü olanlara ders gibidir. Çayýn anavataný Çin’dir, tarihi M.Ö. 3 bin yýlýna kadar uzanýr. Rivayet o ki, bir sefer sýrasýnda sýcak su içen imparatorun tasýna rüzgarla düþen tanelerle keþfedilmiþtir. Bu rivayet olsa bile gerçek olan çayýn imparatorluk sarayýnýn vazgeçilmez içeceði olduðudur. Çay Avrupa’ya ancak 17. yüzyýlda geldi ve týpký Çin’deki gibi soylularýn içeceði olarak tanýndý. Kahve ise tamm aksi bir hikayeye sahiptir. Kahveyi bulduðu söylenen kiþi Kaldi adýndaki bir çobandýr. Rivayet o ki, Kaldi, keçilerin yedikten sonra hareketlendiðini gördükleri bitkiyi bir din adamýna götürür. Din adamý kýzar, bitkileri ateþe atar, kavrulan kahveleri ateþten alýp öðüten Kaldi kahveyi bulur. Bu hikaye doðru mu bilmem ama çay gibi Avrupa’ya 17. yüzyýlda gelen kahveyi ilk Oxford’lu öðrenciler içmiþ, kahve hep dar gelirli içeceði olmuþtur.
Peki nasýl oldu da gariban içeceði kahvenin fiyatý zengin içeceði çayýn fiyatýný geçti diyenler olabilir. Ýþin o kýsmý kapitalizmle alakalý, iþlenen ürün yetiþtirilen üründen daha çok kar getirince iþler karýþtý. Uganda’da yetiþtirilen bir kilo kahvenin fiyatý Ýngiltere’de tam 700 kat daha pahalý fiyata satýlýyor...
***
Mutfaðýn öðrettikleri arasýnda bir de kakaonun hikayesi vardýr ki, küçük hata büyük sonuç dersi gibidir. Kakao, anavataný Güney Amerika’dan yine Ýspanyollar tarafýndan Avrupa’ya getirilmiþtir. Sarayýn sevdiði bir içecektir ve uzun süre diðer ülkelerden saklanýr.
Birgün Ýngilizler, bir Ýspanyol ticaret gemisini ele geçirirler, ambarlarda kakao çekirdekleri de vardýr. Yaðma heyecanýyla kakao çekirdeklerini koyun gübresi sanan Ýngilizler gemiyi yüküyle batýrýr, bu yüzden kakaoyla 2 asýr sonra tanýþýrlar.
***
Peþin hükümlerine, tarihten destek bulup, küçük hatalarý önemsiz görenler... Mutfak ne çok þey söylüyor deðil mi?