Pazar günü için ekonomi ‘laklakları’ (*)

Önümüzdeki hafta deyim derindeyse ‘dananın kuyruğu kopacak.’ ABD seçimleri, ‘piyasaların’ ve bu piyasaların kurbanı bizlerin beklediği gibi sonuçlanırsa 2. Obama dönemi başlayacak. Ben bu dönemin çok farklı olacağını düşünenlerdenim. Bu dönemde, her şeyden önce, AB krizinin ne yönde çözüleceği belli olacak. Ortadoğu’nun yeni sınırları ortaya çıkmaya başlayacak ve Türkiye dahil olmak üzere yeni bir sermaye yapılanmasının konturlarını görmeye başlayacağız. Ama bütün bunlar çok yuvarlak, yukarıdan ‘laklak’ gibi geliyorsa size somut ekonomi haberlerinden yola devam edelim.

Birinci haberimiz Rus enerji devi Gazprom’un yılın ilk yarısında keskin olarak düşen net kârı.    

Gazprom, bu yılın ilk altı aylık döneminde 16.3 milyar dolar net kâr açıkladı. Bu rakam, şirketin net kârının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 34 gerilemesi anlamına geliyor. Tabii böyle bir dönemde şirketlerin düşen kârları olağan karşılanabilir. Ama Gazprom’daki düşüş konjoktürel değil bana göre. Çünkü Gazprom Almanya ile kotardığı ve Güney Akım gibi projelerle pekiştirmek istediği Avrupa’nın tekeli olma konumunu kaybedecek. Örneğin Azeri gazını Türkiye üzerinden doğrudan Avrupa içlerine götüren TANAP projesi ve K. Irak enerji yataklarını Türkiye’nin güney limanlarına bağlayacak boru projeleri ciddi alternatifler. Zaten bundan bir müddet önce, AB Komisyonu Gazprom hakkında soruşturma açtı. Avrupa gazının dörtte birini karşılayan Gazprom’a yönelik suçlama ciddi: Şirket, yüksek faturalarla Avrupa’yı kazıklayarak tekel olma durumunu suiistimal etmekle suçlanıyor. Ayrıca BBC’nin haberine göre, AB Komisyonu’nun Gazprom’un gazın serbest olarak akışını engellemiş olabileceğinden kuşkulandığı belirtiliyor. Litvanya, Finlandiya ve Slovakya bütünüyle Rus doğal gazını kullanıyor. Hem de Almanya’nın aldığı fiyatın 100 dolar üzerinde... Tabii ki bu küçük ülkelerin böyle kazıklanmasında Almanya’nın kârı ve parmağı olduğunu söylemeye gerek yok. Bu arada eski Almanya Başbakanı Schroeder, Gazprom’un maaşlı elemanıdır. Ancak bu Almanya’da ana akım medyada ayıplanmıyor, çünkü Alman-Rus enerji ahtapotu bunlar için ‘milli’ bir durum. Yani Gazprom Rusya’nın olduğu kadar Almanya’nın da şirketi sayılır. Küçük Avrupa ülkelerini birlikte kazıklıyorlar çünkü.  

Nabucco projesinin ana ortaklarından Alman enerji devi RWE ile Rus Gazprom şirketi, stratejik ortaktır mesela. Ayrıca Gazprom’un Güney Kıbrıs ile stratejik ilişkileri vardır. Şimdi Gazprom’un tekel olma durumunu ve Almanya’nın Gazprom vasıtasıyla enerji denetimini elinde tutmasını AB Komisyonu ne ceza verirse versin engelleyemez ama örneğin bir TANAP projesi ya da Türkiye-K.Irak işbirliği ile K. Irak’ın enerji yataklarının Türkiye limanlarından dünya ticaretine dahil olması çok şeyi değiştirir. Bunların Obama ile ne ilgisi var diyeceksiniz. Obama yönetimi, burada Rus-Alman işbirliğine dayalı hegemonyaya karşı çıkıyor ve Türkiye’nin Kürt sorununu çözerek, K. Irak’ta sonra Irak’ta etkin olmasını istiyor.

Alman medyasının Türkiye nefreti

Şimdi ikinci gelişmeye gelelim, biliyorsunuz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya gezisi dolayısıyla Alman basını Türkiye’ye olan nefretini kustu. Peki, sizce bu ‘nefret’ yukarıda anlattığım enerji kapışmasından bağımsız olabilir mi? Özellikle Die Welt-bazı yorumlarla durumu dengelemeye çalışsa da- burada öncü oldu.  Die Welt, Axel Springer’e bağlı bir gazete. Peki, Axel Springer Türkiye’de hangi medya grubu ile ilişkili? Bu kadar yeter. Tabii şunu da söylemeden geçmeyeyim; K. Irak’ta Türkiye’nin etkin olması ve buradaki enerji yataklarının Türkiye üzerinden piyasalaşması, buralarda barışın hakim olması sizce şu sıralar buralarda enerji ‘işlerini’ hızlandıran ve Türkiye’nin etkin olmasıyla karşılarında yeni ve büyük rakipler bulacak olanları kızdırmıyor mu? Peki, bu bölgede ABD işgaliyle birlikte gözü olan medya grubu kim ve bunlar Almanlarla ortak mı? Bu bölgede ve Türkiye’nin doğusunda barış olursa bunların işleri-yeni rakipler olacağı için- bozulur mu? Peki, başından beri AK-Parti’nin barış adımlarını, açılım politikasını hangi medya gücü eleştirirdi, karşısında durdu? Bu soruların yanıtlarını 28 Şubat’ta mağdur olan bütün muhafazakar kesimden samimiyetle bekliyorum. Çünkü bütün bu soruların yanıtında gizli olan medya 28 Şubat’ın da asli failidir.

Sonuç: 2. Obama dönemi, eğer bir sürpriz olmazsa, önümüzdeki hafta başlayacak. Bu, Türkiye ekonomisi ve bu bağlamda Türkiye için de yeni bir dönem. Yukarıda, yalnız enerji kapışması üzerinden verdiğim örnekler bile bunun böyle olacağını göstermiyor mu?  

(*) Bu ‘dalgacı’ kavram Arif Dirlik Hoca’ya aittir. Saygıyla...