‘Ýslâmî aslî deðerler’, günün þartlarýna göre deðiþmez!
*Bir okuyucu, ‘Fâtih, Ayasofya Kilisesi’ni camie çevirirken, -iddia ettiðiniz üzere-, Hz. Îsâ þeriatinin özündeki Tevhîd inancýna göre hizmet etmesi hedefiyle yapýldýðý’ný mý düþünmüþtür sahiden; yoksa, kýlýç hakkýna mý dayanmýþtýr?’ diyor.
Bu arkadaþa belirteyim ki, ben Fâtih Sultan’ýn, 21 yaþýndaki bir gencin ne düþündüðünü bilemem. O zamanlarda (ve hattâ günümüzde de) dünyada fiilen geçerli olan savaþ anlayýþ ve hukukuna göre ‘kýlýç hakký’ kavramýný da düþünmüþ olabilir. Ama, bir Müslüman olarak, onun o mâbedin tevhidi fonksiyonlarý yerine getirmesini temenni etmiþ olmasý da mümkündür. 20 yaþýndaki bir gencin, ‘Îmtisâl-i câhid’u f’illâh olubdur niyyetüm../ Allah yolunda cihad etmeye örnek olmaktýr niyetim..)’ þeklindeki yüksek þuûr seviyesine aykýrý deðildir bu..
Ben, Ayasofya’yý kendi inanç deðerlerime göre, öyle bir zemin üzerine oturtuyorum.
Bunu söylerken, Katolik Haçlý Ordularý’nýn 1204’lerde Ýstanbul’a gelip, bir Ortodoks mâbedi olan Ayasofya’yý ahlâksýzlýk yuvasý’na dönüþtürdüðünü Bizans tarihçileri yazýyor. Kezâ, þimdi Batý Avrupa ülkelerinde sahipsiz, cemaatsiz ve bakýmsýz kalan kiliselerin bar, kabare, meyhane olarak kullanýldýðýný da düþünelim. (Ki, bu vesileyle, bizdeki hangi tip ’devrimci’lerin azgýnlýklarý yüzünden hangi câmilerin meyhaneye çevrildiðini de hatýrlayalým.)
*Bir diðer okuyucu ise, ‘Cesaretin varsa, Ayasofya’yý câmilikten çýkaran ve -sizin deyiminizle- ‘emperyalizmin emirerleri’ dediklerinin kimler olduðunu söyle..’ demiþ..
Sen biliyorsun galiba..
*Sabah’tan Salih Tuna bey dünkü yazýsýnda, ‘CHP'nin Sultanahmed Camii ile "imtihaný" yeni de deðilmiþ. Vaktiyle de kütüphaneye dönüþtürmeye karar vermiþler.’ diyor ve sonra da,
‘Aslýnda Genel Baþkanlarý Kemal Bey’in, "1930'larýn 40'larýn CHP'si deðiliz; hattâ açýk ve net bir þekilde, "Atatürk'ün CHP'si deðiliz"’ dediðini de aktarýyor.
O sözleri duymamýþtým, ama, onun son mahallî seçimlerden önce, Ýlk ve Ýkinci Þef’in ‘ilkelerinden bir milim bile geri adým atmadýklarýný’ söylediklerini hatýrlýyorum.
*Prof. N. Bengisu hoca, kendisine gönderilen bir ‘ileti’yi, paylaþtý benimle..
O ‘ileti’yi yazan bir diþtabibinin (adýný vermiyorum) ‘Bizzat yaþadýk..’ diye yazdýðýna göre, büyük bir grup, ‘Ýran’a gitmiþler. Bir süre gezip dolaþtýktan sonra dönecekleri sýrada, -güyâ- bir güvenlik elemaný onlarý bir yere kapatmýþ ve silâhý çekip, ‘Siz sünnîler kâfirsiniz. Bizim gözümüzde hepinizin kaný helâldir..’ demiþ.. Bu gruptakiler aðlamýþlar.. O kiþi, sonra, ‘Sizi öldürebiliriz, ama, verdiðiniz paralar hatýrýna öldürmüyoruz..’ diye onlarý serbest býrakmýþ..
Bengisu Hoca, ‘Doðru olabilir mi?’ diye soruyor.
Cevaben, þunlarý yazdým: ‘Hocam; uzuuun yýllar orada yaþayan ve sünnî kültürü içinde yetiþmiþ bir Müslüman olarak, lâtife kabilinden bile, böyle bir durumla karþýlaþmadým.
Bu gibilerin, Mâide Sûresi’nde yer alan, ‘Bir kavme olan kininiz sizi adâletsizliðe sürüklemesin..’ meâlindeki 8. âyetten haberleri yok galiba.. Bana öyle geliyor ki, mevcud rejime düþman birileri, sýrf o rejimi kötülemek için, böyle bir sahne düzenlemiþ olsa gerek.. Ki, oradan kaçan ve Ýslâm’la hiç ilgisi olmayanlarýn, Türkiye’de kendilerini ‘baskýya uðramýþ Ehl-i Sünnet Müslümaný’ olarak gösterdikleri birçok örnekleri biliyoruz. Ama, o tehditlere teslim olunmasý da bir ayrý utanç sahnesidir. Öyle bir þey olsa, orada Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerini haberdar etmemek bile ayrý bir konu..
*Ve… Prof Sabri Orman merhûmun ardýndan..
Ýstanbul Valiliði’nin hemen bitiþiðindeki küçücük mescidde imamlýk yapardý, 1976’larda.. Cemaatin çoðu Valilik’te çalýþan personel olurdu.
O sýrada Ecevit Hükûmeti, bütün ülkede, câmilerde okunacak hutbelerin Ankara’dan, Diyanet Ýþl. Baþkanlýðý’ndan gönderilmesine dair bir genelge yayýnlamýþtý.
Hoca minbere çýkar ve tane-tane, ‘Aziz cemaat, þimdi sizlere okumam için Ankara’dan gönderilen metni okuyorum..’ der ve arkasýndan ne dediði bile pek anlaþýlamýyan bir sür’atle metni okur ve sonra yine tane tane, ‘size okumam için Ankara’dan gönderilen metni okumuþ bulunuyorum’ dedikten sonra, ‘Þimdi, birkaç kelime de ben edeyim..’ diye asýl hutbesine geçerdi.
Kahtâ’nýn yetiþtirdiði bu aziz arkadaþýmýz, sonra Ýktisad Fakültesi’ni bitirdikten sonra, -bilge bir ilim adamý- olan merhûm Prof. Sabri Ülgener’in hocalýðýnda akademik hayata geçmiþ ve o da Prof. olmuþtu. Özellikle, Ýmam Gazzalî’nin iktisadî anlayýþý üzerindeki çalýþmalarý ayrý bir deðerdeydi.
Prof. Sabri Orman kardeþime, 12 Haziran Cuma günü ikindi namazýndan sonra Fatih Camii’nden çýktýðý ebediyyet yolculuðunda Allah’u Tealâ’dan rahmetler diliyorum.