‘Emperyalizmin uşağı, aşağılık kişiler’in ‘ürüme’ sesleri yine yükselirken..
‘Emperyalizmin kuklası, aşağılık’ birisi, 2. Abdulhamîd’e aynen bu sözlerle saldırmış, Ana muhalefete yakın bir tv. kanalından.. ‘Aydınlara baskı uyguladı..’ gibi iddiaları da ekleyerek.. Söylediklerinden bir kısmı, ‘İttihad-Terakkici/ kemalist dönem’ tarihçilerinin uydurmalarından başka bir şey değil.. Sözgelimi, o ismini zikrettiği bazı isimlerin, Abdulhamîd’e verdiği jurnaller’in tarihî belgeleri de ortadadır.
Osmanlı’nın ‘en uzun yüzyıl’ında 33 yıl iktidarda kalan ve üstelik de o dönemin ‘Duvel-i Muazzama’ diye anılan bütün emperial güçlerinin Osmanlı’yı tarih sahnesinden bertaraf etmek için, şahsını bertaraf etmenin gerekliliği konusunda görüş birliğinde vardıkları Sultan Abdulhamîd’e, vefatı üzerinden 102 yıl geçerken, hâlâ da dinmek bilmeyen bir kinle saldırmak..
‘Emperyalizmin aşağılık kuklalığı’, asıl bu olsa gerek..
Sultan Abdulhamîd’in de insan olarak elbette birçok hataları vardır ve olması da tabiîdir. O dönemde, İslamî bir dünya düzeni talebiyle meydanda olanlardan bnice ünlü isimlerin de onu şiddetle eleştirdikleri de biliniyor.
Ama, Müslümanların 500 senden fazla zamandır elinde bulunan coğrafyalar parçalandıktan sonra, elde kalan Anadolu coğrafyasında nasıl bir kanlı diktatörlük kurulduğunu ve -sözde- İstiklâl Mahkemeleri adına, ne büyük cinayetler işlendiğini ve emperial güçlerin bizzat el atamadıkları için, yerli kuklalarına yaptırttıkları, ‘Müslüman bir halkın inançlarıyla, kültürüyle, yaşayış tarzıyla, mâbedleriyle, ibadet şekilleriyle, milletin tarihî ve sosyal hâfızâsının genleriyle oynamak şeklindeki ‘inkilap’larla neler yapıldığını gördükleri halde, tek kelime söyleyemediler. O dönem hâlâ bile özgürce tartışılamaz. Böyleyken, 1930’lardan kalma ‘ürüme’ seslerinin yeniden yükseltilmesinin sebebi n’ola ki?
Bu ‘ürüme’lerle kervan yolundan dönecek sanıyorlar herhalde..
*İtalyan ressam Gentille Bellini’nin Sultan Fatih konusunda yaptığı birkaç yağlı boya tablosu biliniyor. Bunların en meşhuru, Sultan Fatih’i ‘gül koklarken resmeden tablodur. Bir takım ‘ileri zekâlı’lar, 21 yaşındaki Sultan Mehmed’in, Doğu Roma İmparatorluğu’na son verip İstanbul’u fethetmesini ve onun çok ileri görüşlü oluşunu, resmini yaptırmasıyla izah etmişlerdi 100 yıldır..
Müslümanlar, beşer tarihindeki örneklerden de hareketle, özellikle de kudsiyet veya saltanat mevkılerindeki kişilerin putlaştırılmasına fırsat vermemek için, resme itibar etmemişlerdir. Müslümanların o hassasiyetinin yersiz olmadığı bugün de doğrulanmıyor mu? Çünkü, Müslüman halklar, nice zorbaların, kaatillerin, zamâne firavunlarının isim, resim ve heykelleri önünde eğilmeye zorlanıyorlar, dünyanın her bir yanında..
Bellini’nin bir yağlı boya Fatih tablosu Londra’da açık arttırma ile satışa çıkarıldı üç gün önce..
Antika eser avcılarının bu gibi müzayedelerde, fiyatları nasıl tahrik ettikleri romanlara bile konu oluyor dünyada.. Bu tablo da öyle oldu ve 770 bin sterlin’e, İstanbul BŞ Beld. Başkanlığı tarafından satın alındı! Bu paranın yerli para karşılığı, önce 6,5 milyon olarak açıklanmıştı, ama, dün yapılan açıklamalarla 9,5 milyon TL imiş..
İstanbul BŞ. Belediye Başkanı, bu muazzam para için, ‘İsraf değildir..’ diyor; aklınca, Fatih’e ya da tarihe ve san’ata hürmet!.
Milletin parasını, birkaç antikacının cebine akıtan bu sığ anlayışa sadece ‘Yuhh..’ diyorum.
Artık onu satamazsınız da.. Halbuki, o müzayede salonlarında el değiştirip duracaktı.
Halbuki, o yağlı boya tabloyu çok sevdiyseniz, bir renkli fotoğrafını çekerdiniz; olur-biterdi.
Âşık Veysel, hayattayken..
1972’de, Kültür Bakanı T. S. Halman onun köyüne gider.. Ve, ‘Bu köye Veysel’in bir heykelini dikelim..’ der.
250 bin liraya yapılabileceğinin konuşulduğunu duyunca, bir kenarda sessizce oturan Veysel, ‘O parayı bana verin, ben kendim dikilirim!’ der.
Bu kadarca bile idraki olmayanlar, kültürlü sayılmak adına neler yapıyorlar!
‘Hamâqât’ın bu da bir nev’idir.