Baþbakan Erdoðan’ýn önceki günkü grup konuþmasý sýrasýnda “Biz millet olarak istiklal ve hürriyete yeryüzündeki diðer milletlerden daha fazla aþýðýz, daha tutkuluyuz” dedikten sonra, “Millet diyorsam bir etnik kökeni, bir inanç grubunu kasdetmiyorum. Bu topraklar üzerinde millet 75 milyonun tamamýdýr “açýklamasýný yapma ihtiyacý duymasý boþuna deðil.
Çünkü millet kavramý, en azýndan bazý aydýnlarýn dilinde milletin dilinde ve zihninde olduðundan baþka anlamlar taþýyor bugün. Çünkü bazý aydýnlarýmýzýn zihninde “millet” kavramýnýn karþýlýðý yok. Birbirlerinden etnik kimlikleri itibarýyla ayrýþan birtakým farklý insan topluluklarý görüyorlar çevrelerine baktýklarý zaman. Onlarý birleþtiren özellikleri ise görmüyorlar nedense.
Belki de henüz millet aþamasýna ulaþtýðýný düþünemedikleri için bu ülkenin insanlarýný etnik kimlikleriyle tasnif etmeyi uygun görüyorlar. Oysa millet tarihî ve sosyolojik anlamda etnik topluluk aþamasýnýn sonrasýnda oluþan bütünlüðün adý. Aþiretlerin veya kabilelerin bir araya gelerek ortak bir etnik kimlik oluþturduklarý gibi, deðiþik etnik gruplar da baþka ortak özellikleri dolayýsýyla bir araya gelerek millet adý verilen yapýyý oluþtururlar.
Ne var ki bugün Türkiye’de “Türk milleti” dediðinizde, hatta sadece millet dediðinizde bile “Vay, etnik bir grubun diðerleri üzerindeki hegemonyasýný meþrulaþtýrýyorsun” itirazýyla karþýlaþabiliyorsunuz. Oysa millet adý üstünde etnik kimlikleri aþan, daha geniþ bir yapýnýn adý. Millet asla etnisite ile özdeþ görülemez. Millet ve etnisite kavramlarý birbirinin yerine kullanýlmaz, kullanýlamaz.
Gerçi bizim ülkemizde özellikle 1930’lu, 40’lý yýllarda milletin tanýmýný etnik temele dayandýrmak gibi büyük bir cinayet iþlendi. Defalarca yazdým, bunun sebebini yine yazayým: Kemalist kadro hem çoktandýr þekillenmiþ olsa da cumhuriyetle beraber resmiyet kazanan “ulus-devlet”in ulus kýsmýna kültürel kimlik bulmak hem de ulusu ve devleti baðlý olduklarý pozitivist ideoloji doðrultusunda laikleþtirmek peþindeydiler. Bu yüzden milletin yani ulusun tanýmýný yaparken zorlandýlar.
“Milliyette soy aðacý aranmaz, yalnýz terbiye aranýr... Hangi milletin terbiyesini almýþsak o millete ait oluruz” diyen Gökalp, millet kavramýný “inancý, kültürü, ahlâký ayný olan insanlarýn birliði” diye tanýmlamýþtý.
Kemalistler bunu yapamadýlar. Çünkü “Bu millet Kürtlerden, Çerkezlerden, Gürcülerden, Boþnaklardan, Arnavutlardan vs oluþuyor” deseydiler bu farklý etnik kimlikleri tek bir millet kimliði altýnda buluþturan inancýn, kültürün, ahlakýn vs.’nin ne olduðunu açýklayamazlardý. Dolayýsýyla etnik kimliklerin inkârý politika olarak benimsendi.
Yani Kemalistler etnik kökene dayalý millet tanýmýna laiklik politikalarý gereði sarýldýlar. Irkçý olduklarý için deðil. Zaten biliyorsunuz ki söz konusu kurucu kadrolarýn kiþisel olarak etnik aidiyetleri muhtelifti.
Her ne kadar devletin resmi anlayýþý tamamen farklýlaþmýþ olsa da geçmiþteki yanlýþ politikalarýn izleri zihinlerden bütünüyle silinebilmiþ deðil. Dolayýsýyla “hepiniz Türk milletinin fertlerisiniz” diye seslendiðimiz insanlarýn “bize etnik kimlik mi dayatýlýyor” diye endiþelenmeleri haklý bir hassasiyetin sonucu.
Ama böyle bir hassasiyet var diye millet olmaktan vazgeçmek, deðiþik etnik kimliklere sahip insanlarýn ortak yönlerini öne çýkarmaktan geri durmak da gerekmiyor. Yapýlmasý gereken millet olmaktan vazgeçmek deðil, milletin tanýmýný yeniden doðru biçimde yapmak olmalý.
Bana sorarsanýz, milletin en doðru tanýmýný “sokaktaki adam” yapabilir. Kendi akýllarýnca birtakým kimlik tanýmlarý geliþtiren aydýnlarýmýz bizzat milletin kendisini nasýl tanýmladýðýna bakacak olurlarsa þunu görecekler: Milletin ortak zihninde ve dilinde ne farklý etnik kimliklerin inkârý gibi bir manasýzlýðýn yeri var ne de millet olmaktan vazgeçip etnik alt kimlikler itibarýyla ayrýþmaya meyleden ayran gönüllülüðün.