Ürdün’de Amman’dan sonra gittiðim ikinci yer, dünyanýn yeni yedi harikasýndan biri olarak kabul edilen Petra oldu. Büyülenmeye hazýrdým ama hayal edebileceðimin ötesinde bir yaþam öyküsüyle karþýlaþtým.
Önceki gün de ayný yerden geçerken duraklamýþtým. Dikkatimi insan boyundaki posterden ayýramýyordum. Kapaðýnda kapý önünde duran bir adam ve kadýnýn resmi vardý. ‘Bunda ne gariplik var?’ diyeceksiniz. Kadýnýn baþýnda bir örtü, üzerinde geleneksel bir giysi ama sarýþýn, renkli gözlü. Belli ki oralý deðil. Ceket pantolon giymiþ olsa da baþýndaki poþusu ile yanýndaki adamýn o topraklara ait olduðunu anlamak zor deðil. Kitabýn adýný okuduðunuzda durumu çözüyor ancak hayret etmekten kendinizi alamýyorsunuz. Kitabýn yazarý Marguerite van Geldermalsen bir Bedul Bedevisi (Petra’da yaþayan beþ Bedevi kabilesi ‘deðiþim’ anlamýna gelen Bedul adýný almýþ) ile evliliðini anlatýyor bu kitapta.
Her biyografinin içinde folklorik öðeler olma ihtimali vardýr. Neler yiyip içtiler? Nerede yaþadýlar? Kutlamalarý nasýldý? Acýyý nasýl karþýlýyorlardý? Bunlarý görme þansýnýz vardýr okudukça. O gün bu düþüncelerle duralayýp postere bir kez daha bakmýþ ve hemen arkasýndaki tezgahtaki kitaplarý karýþtýrmaya baþlamýþtým. Onu “Kitabý mý arýyorsun?” dediðinde farkettim. Kýsacýk saçlý, 60’larýnda gibi görünen bir kadýn. Baþýmý sallayýp kendisiyle tanýþtýðýma mutlu olduðumu söylediðimde Marguerite beni tezgahýna götürdü. Orada kitabý imzaladý ve sohbete durduk.
Marguerite, 1978’de Petra’ya geldiðinde 23 yaþýndaydý. Ailesi Hollandalý’ydý ancak o göç ettikleri Yeni Zelanda’da doðup büyümüþ, 17 yaþýnda evden ayrýlmýþ, üç yýl hemþirelik eðitimi aldýktan sonra dünyayý gezmek için yola çýkmýþtý. Arkadaþý Elizabeth ile birlikte sýrt çantalarýyla Petra’ya vardýklarýnda hayatýnýn büyük bir kýsmýný orada, iki bin yýllýk bir maðarada geçireceðini, bir Bedevi ile evlenip Ýslam dinini seçeceðini, üç çocuðunu o maðarada doðurup Petra’da yaþayan seksen kadar Bedevi ailenin hemþiresi olacaðýný tasavvur edemezdi.
Kitabý eþi Muhammed’in ölümünün ardýndan çevresinin ve Petra’yý ziyaret eden kimi gezginlerin (ki aralarýnda ünlü Avustralyalý yazar David Malouf ve Pulitzer ödüllü Amerikalý yazar Frank McCourt da var) ýsrarýyla yazan Marguerite, eþinin ölümünden sonra bir dönem Avustralya’da yaþadýysa da çocuklarý ile birlikte Petra’ya dönmüþ. Þimdilerde senelerini geçirdiði maðaraya sadece karþýdan bakabiliyor. Diðer Bedevi ailelerle birlikte onlar da 80’lerin sonunda, hüzünle yeni evlerine taþýnmýþlar.
Marguerite’in “Petra’da beni en çok etkileyen yer” dediði manastýra doðru yollanmadan önce biraz Petra’dan bahsetmeliyim. Indiana Jones, Çölde Tutku, Mumya Geri Dönüyor filmlerinden birini izlediyseniz Petra’dan bazý görüntüler zihninize kazýnmýþ olabilir. Petra, Roma Ýmparatorluðu tarafýndan iþgal edilene kadar (MÖ 400-106 yýllarý arasýnda) Nebatiler’e baþkentlik yapmýþ, ancak depremlerle gözden düþüp unutulmuþ. Son yýllarýn en gözde turistik güzergahlarýndan biri olsa da Suriye’de yaþanan karýþýklýktan o da payýný almýþ. Bu gizemli yeri ziyaret etmek için geldiðim Vadi Musa’da konakladýðým otelin sahibi Muhammed Twaissi, Suriye’deki sorunlar öncesinde kýþ mevsimlerinde dahi çok kiþinin konakladýðý otelin bugün bomboþ olduðunu, bu þekilde dayanmalarýnýn güç olduðunu söylemiþ ve “Ýnþallah sorunlar çözülür, insanlar buraya gelmeye devam eder” demiþti. Oysa Ürdün’de geçirdiðim günlerde kendimi her an güvende hissetmiþtim. Ona “Okurlarýma mutlaka Petra’yý görün, gidince de Edom Otel’de kalýn” diyeceðimi söyledim. Gülümseyerek “Ben zaten Türkleri de Türkiye’yi de çok severim” dedi.
DÜNYANIN EN PAHALI ÖRENÝ
2011’de yapýlan oylamayla dünyanýn yeni harikalarýndan biri seçilen Chitchen Itza’nýn giriþ ücreti 18 TL iken Taj Mahal’e 25, Kolezyum’a 36, Machu Picchu’ya 90, Petra’ya ise ancak 125 TL ödeyerek girebiliyorsunuz. Ýki gününüzü Petra’da geçirmek için 138, üç gün için 150 TL ödemek durumundasýnýz. Zaman ayýrabiliyorsanýz bir deðil iki gün kalýp telaþsýzca, gezinizi zamana yayarak gezin çünkü manastýra çýkmak dahi insanýn enerjisini fazlasýyla tüketiyor. Yüzlerce merdivenle, 35-40 dakikada ulaþýlan bu gerçeküstü mekaný görmeden Petra’dan ayrýlmak büyük kayýp olur. Yürüyerek çýkamayacak olanlar için eþekli servis mümkün ancak ben kendi bacaklarýma güvenmeyi tercih ettim. Sonra da manastýra karþý oturup kakuleli bir Arap kahvesi içtim ki bunu fazlasýyla hak etmiþtim.
GÖRKEMLÝ GEÇMÝÞ SÝZÝ HAYRAN BIRAKACAK
Yüksek giriþ ücretini ödeyip kapýdan geçtiðinizde Bedeviler sizi asýl giriþe kadar atla götürmeyi teklif edecek, ücrete dahil deseler de sizden bahþiþ isteyecek. Yürümeyi tercih ederseniz 15 dakikada As-Siq’e, yani Petra’nýn asýl giriþine ulaþacaksýnýz. Bu yol günbatýmýna doðru neredeyse bomboþ oluyor. Fotoðraf çekmek için en güzel saatler de bunlar. 1200 metre uzunluðundaki daracýk boðazda aðýr aðýr yürüyün. Sonra bir an gelecek, kayalýklar birden açýlacak ve dünyanýn en özel görüntülerinden biri olan Al-Khazneh, yani hazine binasýnýn ön yüzüyle karþýlaþacaksýnýz. Gül kurusu rengindeki bu muhteþem yapý kayalýklara oyulmuþ. Biliyorum oradan ayrýlmak zor. Deveciler, eþek sahipleri size gezinti teklif edecek. Ýsterseniz kabul edin ancak gördüðünüz her detay sizi Petra’nýn görkemli geçmiþine biraz daha yaklaþtýracaðý için acele etmeyin, kendi hýzýnýzda yürüyün derim. Kral mezarlarý, bir zamanlar Nebatilerin dini törenler için kullandýklarý tepe, kolonlu yol, al-Bint Kasrý ve tabii Ad-Deir, yani manastýr. Herbirine hak ettiði ilgiyi göstermek gerek. Marguerite kitabýný imzalayýp “Ýlk bölümü manastýra çýktýðýnda oku” demiþti; “Çünkü orasý benim Petra’ya aþýk olduðum yer.” Neden aþýk olduðunu, neden ayrýlamadýðýný kitabý okumaya baþlamadan anladým ama yolcu yolunda gerek. Yeni yollarý düþünerek iç çektikten sonra Petra’nýn gül kurusu rengindeki gizemli kayalarýna veda ettim.