Pespayelikte son nokta

Bir siyasetçi düþünün... Bugüne kadar verdiði hiçbir sözü tutmamýþ, hiçbir vaadini gerçekleþtirmemiþ, hiçbir iddiasýný kanýtlayamamýþ ve hayatý hep “baþarýsýzlýklarla”, “seçim maðlubiyetleriyle” geçmiþ... 

Bu siyasetçi, üstelik tescilli bir “yalancý...”

Müddei olduðu konularda “sürekli” yalan söylediði ortaya çýkmýþ ve bu durumu mahkemece belgelenmiþ. 

Üstelik bu siyasetçi, normal insanlar dünyasýnýn yakýþýksýz, ayýp, çirkin karþýlayacaðý birtakým aðýr cürümlerin sahibi... 

Hatýrlayalým: 

Bakanlýk yapan bir hanýmefendiyle ilgili, “Önüne yatýyor” diye bir ifade kullanmýþtý. 

Bu ifadesinin yanlýþ olduðu, bir hanýmefendiye böyle sözlerle hitap etmemesi gerektiði hatýrlatýldý... 

Normal bir insanýn yüzü kýzarýr, deðil mi? 

En azýndan piþmanlýk duyar, sözünü düzeltmek için gayret sarf eder ve özür dilemenin yollarýný arar... 

Hayýr... Bizimki býrakýn özür dilemeyi, “terbiyesizlik çýtasýný” daha da yukarýlara taþýdý ve ilk sözlerini þu þekilde tavzih (!) etti: “Ne önüne yatmasý... Altýna yatýyor, altýna...”

Böyle bir adama ne yaparsýnýz? 

Komþunuzsa, selamý sabahý kesersiniz. 

Müþterinizse, mal satmazsýnýz. 

Ýþ arkadaþýnýzsa, odanýzý deðiþtirirsiniz. 

Evladýnýzsa, reddedersiniz. 

Bir yakýnýnýzsa, akrabalýk iliþkilerinizi gözden geçirirsiniz ve onun görüþ alanýna girmemeye çalýþýrsýnýz. 

Her halükârda uzak durursunuz... 

Gelgelelim, memleketimizin “aydýnlanmýþ” kesimi, pespayeliði siyaset yapmak zanneden bu adamý, taltifle, “CHP genel baþkanlýðý” makamýnda tutuyor. “Hangi bilginle, hangi müktesebatýnla, hangi seçmen ve delege tercihiyle buralara geldin?” deme gereði bile duymuyor. 

Hadi “baþarýsýzlýðý ödüllendiriyorlar” diyelim... 

Ödüllendirsinler... 

Hayrýný görsünler... 

Fakat onu o makamda mahfuz tutarak, asýl, “pespayeliði” ödüllendiriyorlar... 

Daha doðrusu, pespayeliði normalleþtiriyorlar. 

Bakýn, dünkü grup toplantýsýnda ne söylemiþ: “Demokrasi demek eleþtiriye tahammül rejimi demektir. Efendim beni kimse eleþtiremez. Ýyi de sen kimsin? Kim sana Cumhurbaþkaný diyor? Zorla sana Cumhurbaþkaný diyorlar... O koltuða meþru þekilde mi geldin? Bir sanatçýyla nasýl konuþulacaðýný bileceksin, haddini bileceksin. Ki bu toplantýda beni çok eleþtiriyorlar, ben aðzýmý açýp bir þey dedim mi? Hayýr, demedim...”

Kimden söz ettiðim anlaþýlmýþtýr. 

Kemal Kýlýçdaroðlu, yüzde 52 oyla seçilmiþ Erdoðan’ý, meþru Cumhurbaþkaný saymýyor. 

Darbeyle gelmesi gerekiyordu herhalde... 

Ki, darbeyle gelen Cumhurbaþkanlarýna bugüne kadar saygýda kusur etmediler... 

Mesela Cemal Gürsel’e, “devrimci Cumhurbaþkaný” dediler. 

15 Temmuz baþarýlý olsaydý, Fetullah’a ne diyeceklerdi, kim bilir... 

Bir de buyuruyor ki utanmadan, “Bu toplantýda beni çok eleþtiriyorlar, ben aðzýmý açýp bir þey dedim mi? Hayýr, demedim...”

Kendisi soruyor, kendisi cevaplýyor. 

Hoþuna gitmeyen durumlarla karþýlaþýnca, soluðu savcýlýkta aldýðýný hatýrlamýyor bile. 

Bu satýrlarýn yazarýna iki adet dava açmýþtý. 

Hasan Öztürk’ü de boþ geçmemiþti. 

Suçumuz? 

Suçumuz, “Kemal Kýlýçdaroðlu yalan söylüyor” demek. 

Söylemiyor mu? 

Her iki lafýndan biri yalan deðil mi? 

Neredeyse her açýklamasýyla, her cümlesiyle bunu tekrarlamýyor mu? 

“Bu toplantýda beni çok eleþtiriyorlar, ben aðzýmý açýp bir þey dedim mi? Hayýr, demedim...” diyen biri, yalan söylemiyorsa, ne yapmýþ oluyor?