Bu dünyada insanın sorunlarını çözme vaadinde bulunan popüler kültür, vaat ettiklerini verebilmenin çok uzağında. Sadece bir göz boyama aracı olan ve hazzı yaşatmaya çalışan popülizm insanın gerçek sorunlarını görmezden geliyor.
Yaklaşık elli yıl önce bu alanda bir kırılma yaşandı ve popüler kültür iletişim teknolojisi ile buluşarak sessiz sedasız büyük bir devrim yaptı. Bu devrimle de iktidarını ilan etmiş oldu.
Popüler kültür, insanların egolarına hitap eden, acıyı ve ölümü unutturan, hazzı ve coşkuyu, kısaca hedonizmi telkin eden, herkesin böyle bir yaşam biçimini paylaşmasını hedefleyen bir dünya kurmaya çalıştı.
Bunu duygusal ve düşünsel noktalara taşıyarak insanın; aç olduğu beğenilme duygusunu kışkırtmanın yanında, duçar olduğu acıları dijital mecralarda iletişim marifetiyle unutabileceği imkanlar sundu.
Popüler kültür, imkansızlıklar nedeniyle tüketerek mutlu olma şansını elde edemeyen, hazza ulaşamayan kişilere iletişim teknolojisinin gelişmesi sayesinde sadece bir cep telefonuyla ulaşabilecek bir dünya kurdu.
Çizdiği bu çerçeveyle herkesi teslim almış durumda ve bütün dünya bundan etkilenmiş gözüküyor. Bu bir iktidardır, bir din görünümünde insanları teslim alma ve bir yerlere doğru çekme gayretidir.
Popüler kültür insanın; sabır göstererek, mücadele vererek, acıları anlamlandırarak var olma mücadelesini terk etmesine sebep oldu ve damak tadından tutun da duygusal hazlara, beğenilmekten onaylanmaya kadar bütün insani duyguları önümüze koyarak bir bakıma yeni bir "life style" oluşturdu.
Yolumuzu değiştirip açtığı yeni yoldan gitmemizi istiyor. Bu aslında bir din çağrısı gibidir.
Ama bu çağrı sıradan bir çağrı değildir: Siz hazza ulaşamadınız, beğenilmediniz, paraya sahip değilsiniz, başarıyı ve mutluluğu yakalayamadınız, insanlar sizi pohpohlamıyor, acı ve keder her bir yanınızı sarmış durumda öyleyse; biz acınızı unutturacak dijital yöntemlerle yanınızdayız, kendi profilinizi, hatta mahremiyetinizi sergileyerek herkese gösterebileceğiniz, herkesinkine de ulaşabileceğiniz, sınırı olmayan eğlencelerle mutlu olabileceğiniz, hesap vermek zorunda kalmayacağınız, yasakların ve emirlerin olmadığı, iyilikte örnek olup kötülüğü durdurmak zorunda olmadığınız imkânlar sunuyoruz!
Bu çağrı insanın hayatını bütünüyle kuşatan bir çağrıdır!
Popüler kültür adeta peygambersiz bir din olarak karşımızda. İnsanları, daha çok da duçar oldukları acılar üzerinden, sunduğu haz yöntemleriyle teslim almak istiyor.
Ancak biz acıları anlamlandırarak aslında acının da hazza dönüşebileceğini, acı ile hazzın ayrılamaz ikizler olduğunu bilmeliyiz. Acıyı, olumsuz ve mutlaka yok edilmesi, üstünün örtülmesi gereken bir duygu olarak görmüyoruz. Hayatın bir parçası olduğunu biliyoruz. Tıpkı ölüm gibi.
Popüler kültürün en büyük hedefi ölümü unutturmaktır. Halbuki ölüm, hayatı daha canlı ve anlamlı kılar. Dünyaya hafife alır bir bakışla bakmamıza, onu gözümüzde olduğundan fazla büyütmememize yardım eder.
Ölümlülük düşüncesi; masivanın zorluklarını hafife aldığımız bir aynadır. Kaosa ve bunalıma iten korkutucu bir gerçeklik değildir.
Demek ki, din bizi ölüm ve ötesine hazırlık için güzel bir anlam dünyasına çağırırken popüler kültür kendi dünyasına hapsederek bir kaosun içine çekip gerçeklerle yüzleşmemizi engellemektedir.
Ölüm gerçekliktir ve popüler kültürün ölüm hakkında söyleyebileceği tek kelimesi yoktur.
Popüler kültür, insanı, sunduğu bütün haz kaynaklarıyla teslimiyete zorlamaktadır ve bunu bir ölçüde başarmıştır.
Popülizme teslim olmanın panzehri, yine "teslimiyet"tir. Ama farklı bir teslimiyet!
Kan dolaşımımız ya da biyolojik devinimimiz elimizde olmadan nasıl gerçekleşiyorsa, bizim üzerimizde istesek de değiştiremeyeceğimiz bir gerçekliğe/Hakka, hayatımızı kabzasında tutan ele teslimiyet...
Bunu bir sonraki yazıda biraz daha açalım...