Pis jurnalci, çık ortaya!

Freedom House’un Türkiye’yle ilgili raporunu, bir Türk gazetecisi kaleme almış. 

Kuruluş, “Kimliğini açıklayamayız” diyor.

Kimliği açıklanırsa sıkıntı doğabilirmiş, jurnalcinin başına birtakım kötü haller gelebilirmiş.

Ben de ismini cismini gizleyen jurnalci arkadaşa diyorum ki, “Bir şey olmaz, çık ortaya...”

Hasan Cemal abin her gün “Erdoğan” temalı yazılar yazıyor. Bunu takıntı haline getirmiş durumda. İkide bir “Sonun Menderes gibi olacak” diyor, aba altından darbe sopası gösteriyor, bir şey olmuyor.

Sana da bir şey olmaz.

Hem, yaptığın centilmenliğe sığmaz... Bir mahlasın arkasına gizlenmek, kimlik karartmak, sorumluluk almadan yüksek sorumluluk gerektiren konularda kalem oynatmak delikanlı bir tavır mıdır?

Bırak delikanlılığı, ahlaki bir tavır mıdır?

Herkes (bütün meslektaşların) apaçık kimlikleriyle ortada. Herkes risk üstlenerek bir şeyler yapıyor, yapmaya çabalıyor. Senin üstünlüğün ve ayrıcalığın nedir?

Türk Solu dergisi, “Asılacak adamsın ulan” kapağıyla çıktı. Erdoğan’ı darağacında gösteren fotoğrafla birlikte... Onlardan daha mı cesaretsizsin?

Sözcü yazarları sektirmeden, her gün, en hart, en kaba, en terbiyesiz ifadelerle “Böyle de eleştiri olmaz ki” dedirten yazılar yazıyor. Bir şey olmuyor.

Sana da bir şey olmaz. Çık ortaya.

Bir televizyon fenomeni haline gelen “Behzat Ç.”nin senaristi (ismi Emrah Serbes’tir), bir televizyonun canlı yayınına bağlandı, Erdoğan’a hitaben şu “terbiyevi” konuşmayı yaptı: “Ben artık ona Recep Tazyik Erdoğan diyorum... Çık lan karşıma Recep. Delikanlıysan çıkarsın karşıma...”

Emrah’ın fikir hayatı devam ediyor.

Sen de “fikirlerini” rahatlıkla faş edebilirsin.

Usta romancı Ahmet Altan, babasına ödül verdiği için “İşte ben böyle Başbakan’ı ayakta alkışlarım arkadaş” dediği Erdoğan’la yollarını bir süre sonra ayırdı. İçinde “sefil, zavallı, kof kabadayı, garson yamağı”gibi küçültücü ve tahkir edici ifadelerin yer aldığı “sanatsal yazılar” yazmaya başladı.

Bir şey olmadı...

Erdoğan (yani diktatör) yargıya gitti, “Fikirlerini söylesin ama niçin hakaret ediyor?” dedi. Mahkeme hakaret suçundan Ahmet Altan’a ceza kesmek istedi, hatta küçük bir ceza kesti ama araya Yargıtay girdi,“Erdoğan Başbakan’dır, bu tür hakaretlere katlanmalıdır” diyerek, alt mahkemenin verdiği kararı bozdu.

Demek ki istediğin tanımlamayı yapabilirmişsin, istediğin küçültücü sıfatı kullanabilirmişsin... Arkana Yargıtay desteğini aldıktan sonra her melaneti sergileyebilirmişsin.

Kim seni Freedom House’a verdiğin jurnalden sorumlu tutacak ki? Çık ortaya...

Hürriyet’in iki güzide yazarı, her gün sekiz adet “çaktı yazısı” döşeniyor...

Biri üç parçalı köşesinde her gün üç adet, diğeri beş parçalı köşesinde her gün beş adet “eleştiri sınırlarının da ötesine geçen” karalama yazıları yazıyor ve ezbere alınmış laflarla ünlüyor: “Bu hükümet kötü. Başbakan despot. Ülkede diktatörlük var. Milletvekilleri hırsız. Yandaşlar rezil. Baykal mükemmel konuşmalar yapıyor. Kılıçdaroğlu başarılı bir boksör gibi avını gözlüyor. Gezi kutsal. Aydın Doğan tarafsız. Ali Sabancı’nın havayolu şirketi işçi dostu, THY işçi düşmanı... Bizim patron kamu kredisi kullanabilir, başkalarının patronu kullanamaz.”

Bir şey olmuyor...

Sana da bir şey olmaz, korkma.

İkisi de hem cahil, hem terbiyesiz üstelik...

İlki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “hayat bir danstır” açıklamasından mülhem, “Sen o zaman hatıra defteri de tutuyorsundur, şiir de yazıyorsundur” diyerek, “Yağdı yağmur, çaktı şimşek” vecizesini hatırlatmıştı. Cumhurbaşkanı’na küfretmişti yani...

İkincisi ibretliktir:

Mahalle değiştirdikten sonra “ahlak” ve “tıynet” de değiştirdi... Hadsiz ve çapsız bir adam oldu. Artık “Müslümanlar ve solcular” kavramlaştırmasına dayalı yazılar yazıyor... Müslümanlıkla solculuk arasında karşıtlık ilişkisi kuruyor. Bizim İmam Hatiplinin yaptığını, en sığ oryantalist bile yapmıyor.

Üstelik zır cahil: İsmet Paşa’ya da “diktatör” denilebildiğini söylüyor ama getirdiği kanıtlar 1945 yılına ait. Dünyada faşizmin esamisinin okunmadığı, Türkiye’nin çok partili sisteme geçtiği tarihler...

İsmet Paşa’ya diktatör denilebiliyordu da, “Asılacak adamsın ulan” da denilebiliyor muydu? Hakkında her gün sekiz adet çaktı yazıyı yazılabiliyor muydu? İzmir Suikasti sanıklarının akıbetiyle korkutulabiliyor muydu?

Hülasası şu:

Kimliğinle çık ortaya.

Bir şey olmaz.

Bir şey olmayacak.

Her türlü karalamayı yap... Her türlü rezilliği sergile... Her türlü manipülasyona tamah et... “İster Erdoğan diktatördür” de, ister “Adım adım faşizme gidiyoruz” de...

Her şeyi yap ama kimliksiz, karaktersiz ve şahsiyetsiz olma.