Türkiye 2002’de niyet etti, Kürt sorununu ve PKK sorununu çözmeye. Ak Parti iktidara geldiðinde bu sorunu çözmesi gerektiðinin bilincindeydi. Fakat sorunun ne kadar derinleþtiðini ve çözmeye niyet ettiði andan itibaren ne tür komplikasyonlarla karþýlaþacaðýný ön göremedi belki. ‘Yeni Türkiye’yi inþa etmeye durmuþ ekibin iyi niyeti bazen satranç masasýndaki rakiplerinin çok yüzlü oyunu karþýsýnda naif kalabildi.
Lafý dolandýrmaya gerek yok, Türkiye Kürt sorununu ve PKK sorununu çözme çabasýndayken defalarca sýrtýndan hançerlendi. Fakat bu süreç içinde çok önemli bir tecrübe ve beceri edindi.
Sürecin hala devam ediyor oluþu ise bütün bu Acem ve Bizans oyunlarýna raðmen Türkiye’nin de fena bir oyuncu olmadýðýný gösterdi.
Oslo’dan önce ve Oslo sürecinde yaþananlar Türkiye’ye, çözüm sürecini baþka ülkelerin garantörlüðünde, nezaretinde -ne derseniz deyin- yürütmenin yola mayýn döþemek anlamýna geldiðini öðretti. Bu yüzden sürecin bir yerinde çözüm için muhataplar mümkün olduðu kadar aza, iki aktöre indirgendi. Türkiye ve Baþbakan adýna Milli Ýstihbarat Teþkilatý, PKK tarafýnda ise doðrudan Öcalan vardý.
Yeni oluþan bölgesel denklemlere, Ýran’a ve PKK’ya raðmen çözüm sürecinde bugün bu aþamaya iþte bu sayede gelebildik, yani çözüm sürecini milli-yerli bir projeye dönüþtürebildiðimiz için.
***
Önceki hafta Roma’da “Türkiye, Kürtler ve Yeni Bölge” baþlýklý bir toplantýya katýldým. Al Sharq Forum ve IAI’nin birlikte düzenlediði toplantýda Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yaný sýra Avrupa ve ABD’den de katýlýmcýlar vardý. Sunumlarýn ardýndan gerçekleþtirilen müzakere faslýnda þunu fark ettim, Kürt sorununun uluslararasýlaþma istidadý çözüm süreci söz konusu olduðunda maalesef ayný hýzda ve nitelikte gerçekleþmiyor. Sorunun tarafý olanlar çözümün de tarafý olmuyor.
Batýlý katýlýmcýlar Kürt sorununun çözümünde son 10 yýlda alýnan yolu pek de hesaba katmadan, 80’lerin, 90’larýn Türkiyesini referans alarak konuþuyorlar. Hal böyle olunca meseleye dair analizler hem temelsiz oluyor hem de hayýrhah bir amaca hizmet etmiyor.
***
Toplantýda dikkatimi çeken bir baþka husus Batýlý analistlerin konuya PKK sorunu ve Kürt sorununu ayrýþtýrarak bakmamalarý. Halbuki çözüm süreci için hayati bir ayrýmdý bu. Türkiye bu ayrýmý yapmamýþ olsaydý Kürt sorununun toplumsallaþmasýný, ülkenin batýsýnýn Kürtlerin yaþadýðý zulüm ve maðduriyetleri anlamasýný saðlayamazdý.
Bu yeterince iyi ve uygun bir lisanla anlatýlmadýðý için olsa gerek Cumhurbaþkaný “Artýk Kürt sorunu kalmamýþtýr” dediðinde ya anlamýyoruz ya da tevile muhtaç olduðunu düþünüyoruz. Oysa ülkenin batýsýnda “Türkiyelilik” taslayan doðusunda ise tehditle karýþýk “Kendinize oy verin” diyen HDP’nin seçim propagandasýnda bile “Kürt sorunu” yok.
Kürtlerin sorunlarýyla ilgili yol alýnmamýþ olsaydý, misal Kürtçe yasaðý hala devam ediyor olsa HDP’nin Türkiyelilik diye bir gündemi olabilir mi?
Kendi ülkelerinin politika yapýcýlarýna da hizmet veren Batýlý analistler, bizatihi PKK’nýn bir sorun olduðunu anlamaktan çok uzaktalar.
***
Bir baþka husus ise Kobani’de IÞÝD’de karþý yürütülen savaþta olduðu gibi, Türkiye’nin kendi pozisyonu ve insaný yardým noktasýnda gösterdiði fedakarlýðý dünya kamuoyuna yeterince iyi anlatamamasý.
Dünya kamuoyunu geçtik, içeride bile Paralel medya, PKK medyasý ve Esedcilik yapanlar üzerinden yayýlan bir algý ile bakýlýyor meseleye. Bu algýda operasyonunda Türkiye’nin adý sýkça IÞÝD’le yan yana zikrediliyor. Türkiye Kobani’de savaþan PYD’lileri tedavi etmesine raðmen IÞÝD’e yardým etmekle itham ediliyor. Sadece Kobani özelinde deðil Gezi’den bu yana yaþanan tüm hadiselerde göze çarpan bir durum bu.
Son bir husus da þu; Batý gerek Türkiye’ye gerekse iliþkide olduðu öteki ülkelerin sorun alanlarýna bakarken son derece bencil ve kibirli.
Yakýn zamanda Almanya ve ABD’de de gördüðümüz üzere hiçbir ülke sorundan beri deðil. Almanya ve Fransa gibi ülkeler terör örgütlerine karþý tutarlý ve muhatap ülkelerin hukukunu gözetecek bir duruþ içinde olmadýklarý müddetçe bir gün mutlaka onlarýn da önüne fatura gelecek. Dahasý PKK þu anda bile Avrupa’nýn bir sorunudur.