Ýleride bugünlerin tarihi yazýldýðýnda, özellikle 1980 sonrasýnda Kürt Meselesi üzerine deðerlendirmeler yapýldýðýnda, hangisi daha büyük bir felâket olarak ele alýnacak: Türkiye’de vesayet rejiminin asimilasyon uygulamalarý mý, Irak ve Suriye’de Baas rejimlerinin zulümleri mi, yoksa PKK’nýn Kürtleri içine soktuðu darboðaz mý?
I. Dünya Savaþý sonrasýnda bölgemizde oluþan seküler ulus devlet yapýlanmalarýnýn, ortaya çýkardýðý modele itiraz eden, hatta etme ihtimali olan her türlü unsura karþý ayrým gözetmeksizin felâketler yaþattýðý muhakkak. Ayný þekilde Sykes-Picot depreminin merkez üssü olan Mezopotamya’da Kürtlerin aðýr acýlara maruz kaldýðý da bir hakikat.
Bu depremden ulus devletle çýkanlarýn geçen bir asýr boyunca kurduklarý veya kendilerine kurdurtulan devletlerinin hikâyesi de ortada. Neredeyse olumlu veya örnek alýnabilecek bir tek baþarý, barýþ ve istikrar tecrübesi çýkmadýðý da malum. Hâl bu iken, özellikle Kürtler açýsýndan, 2003’ten bu yana Irak ve Türkiye’de, 2011’den sonra ise Suriye’de ortaya çýkan yeni þartlarýn nasýl deðerlendirileceði hayati bir mesele oldu.
Bu noktada iki ihtimal bulunuyordu. Birincisi, bir asýr önceki yanlýþ tercihleri ‘geç kalmýþ bir ulusçuluk’ üzerinden hiç düþünmeden tekrar edebilirlerdi. Ýkincisi ise Sykes-Picot parçalanmasýný aþacak bir perspektif geliþtirebilirlerdi. Irak’ta, hem coðrafi olarak belli bir bölgede hem genel Sünni nüfusun içerisinde olmalarý hem de Körfez Savaþý sonrasýndaki ‘36. Paralel dünyasýnda’ temkinli bir yol izlenmelerinden dolayý az hasarlý bir geçiþ süreci yaþandý. Irak’ta 2010 seçimleri sonrasýnda, Maliki yönetimiyle birlikte bütün bu yapý ciddi hasar görme tehdidiyle karþý karþýya kaldýðýnda ise Türkiye’nin katkýlarýyla Irak iç savaþýndan pozitif ayrýþtýlar.
Türkiye’de ise PKK’nýn her türlü provokasyonuna, kanlý yöntemlerine ve terörizmine raðmen, AK Parti Kürtlerin birinci tercihi oldu. Bu tercihin siyasal aðýrlýðýnýn açýk bir þekilde hissedilmemesinin baþ müsebbibi PKK oldu. Tam anlamýyla deðiþim karþýsýnda konumlanmayý tercih eden PKK, vesayet rejiminin ortadan kalkmasýyla da AK Parti þeytanlaþtýrmasýnýn en aktif unsuru ve -yoðun yatýrým da yapýlan- son kalesi oldu.
Ayný þekilde Suriye’de bir deðiþim imkâný doðduðunda hem Kürtlere hem de bölge halklarýna karþý akýl almaz bir ihanet içerisine girerek Baas rejiminin yanýnda saf tutan PKK, uzun yýllar telafi edilemeyecek bir felâketi ortaya çýkardý. Bir asýr önce, her birisi diðerinin acýlarý ve felâketleri üzerine kurulmuþ ve kurgulanmýþ ulus devletlerin ortaya çýkardýðý maliyet ve tarihsel hafýzayý da görmezden gelerek girilen bu yolun fecaate sebep olduðunu da umursamadýlar.
Yukarýdaki soruya tekrar dönecek olursak, ulus devlet ve bölgesel düzenin sebep olduðu acýlar ve maðduriyetlerden Kürtlerin nasibine düþen acýlarýn mý, yoksa PKK’nýn icbar ettiði tercihlerin sebep olduðu felâketlerin mi daha aðýr olduðunun sorgulanmasý gerekiyor. Bu sorulara PKK dünyasýnýn oldukça keskin inançlý þekilde ve yaþanan maðduriyetleri araçsallaþtýrarak verdiði bir cevap olduðu muhakkak. Lakin sadece 2003 sonrasýnda Türkiye, Irak ve Suriye’de yaþanan geliþmeler PKK’nýn cevabýnýn geçersiz, tercihinin ise yeni bir felâketin önünü açtýðýný görmek için yeterli.
Öyle ki, Kürtlerin ve bölgenin maruz kaldýðý asýrlýk acýlardan en yabancýlaþmýþ ve iflas etmiþ aktörler olarak çýkan halklar deðil, bizzat yönetimler oldu. Bütün çabalarýna raðmen bölge halklarýnýn arasýna arzuladýklarý kalýcý kini ve yabancýlaþmayý yerleþtiremediler. Ancak PKK bugün, ayný anda eski düzenin fanatik bir nöbetçisi olmaya çalýþýrken, Kürtlerle bölge halklarý arasýna da derin duvarlar örülmesi, yabancýlaþmanýn derinleþmesi, kinin ve nefretin artmasý için elinden geleni yapýyor. Kürt acýlarýndan dolayý belli bir toplumsal desteði de konjonktürel anlamda arkasýnda da bulabiliyor. Ýþte bu durum 20. yüzyýl boyunca Kürtlerin tecrübe ettiði kaba zulümlerden çok daha derin ve yapýsal bir yaranýn açýlmasý anlamýna geliyor.
PKK dünyasýnýn böylesi bir felâketin sebep olacaðý acýlarý umursamayacaðý artýk açýk bir þekilde teyit edilmiþ durumda. Türkiye’de Çözüm Süreci’ne verdikleri tepkilerle, Suriye’de ise Baas rejimine isyana verdikleri cevaplarla Kürtlere ve bölge halklarýna düþmanlýklarýný tahkim ettiler. Bu durumda da þaþýlacak bir taraf yok. Zira geçen yüzyýl boyunca Araplar ve Türkler adýna Araplara ve Türklere felâketler yaþatan refikleri ve ideolojik akrabalarý ne yaptýysa, aynýsýný son sýnýrýna kadar hayata geçirmeden durmayacaklar!