PKK için köprüden önceki son çıkış

2013'te başlayan çözüm sürecinin yarattığı hayal kırıklığı insanı iyimser olmaktan alıkoyuyor, bu doğru. Lakin ülkesini seven herkes, 22 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan ya da aşikar olan sürece dair heyecan taşıyor. Adını bile koymaktan imtina etmemiz; yıpranan, netice alınmayan çabalarla aynı kaderi paylaşmasını istemememizden. Bardağın boş tarafına bakan, devamlı olmazlanan, kendi memnuniyeti ve kaprisleri üzerinden memleket meselesi analiz edenlerle aynı yerde değiliz. Lakin aynı yerden birden fazla ısırılmanın ve aptal yerine konulmanın sebep olduğu asap bozukluğunu saklamanın alemi yok.

***
**

Çözüm süreci sırasında Diyarbakır'a çok kereler gittik. Akabinde başlayan terör eylemlerinde de gazeteciler olarak Diyarbakır'ı mesken tuttuk. Sevgili meslektaşım Kemal Gümüş ile Fadime Özkan ile Diyarbakır'da, Urfa'da, Mardin'de çok haber yaptık. Hendek terörü sırasında harap olan Sur'da esnafla yaptığımız görüşmeleri, Nusaybin'de PKK'nın kazdığı tünelleri, Kobani kalkışmasında Yasin Börü ve arkadaşlarının nasıl katledildiğini haberleştirdik. PKK'nın çözüm sürecini nasıl istismar ettiğini aynel yakin gördük. Dolayısıyla evvela şunu tasdik edelim; bugün Bahçeli'nin çağrılarıyla başladığını düşündüğümüz, DEM'lilerin İmralı'ya giderek dahil edildiği süreci nasıl tanımlarız sorusuna verilebilecek en net cevap Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından çıktığı şekliyle söylersek şudur: "Ya silahlarını gömerler ya da silahlarıyla gömülürler."

***
**

Herkes çok iyi biliyor ki bugün PKK'dan, DEM'den, İmralı'dan, Edirne'den gelen "Biz çözüme hazırız, istekliyiz, ehiliz" gibi açıklamaların arkasında köşeye sıkışmışlık var. Türkiye'nin Abdullah Öcalan'a, "PKK'yı lağvettiğini açıkla" demesi, PKK'ya da "silahları bırak" çağrısı yapması PKK için ve şiddetten beslenen herkes için ancak ve ancak köprüden önceki son çıkış olarak okunabilir.

Ayrıca 2013'te başlayan çözüm süreci de ancak PKK ve bu kirli siyasetten beslenenler için kaçırılmış bir fırsattır. Elbette ki Türkiye bedel ödemiştir, ödemektedir ama bir devlet olarak bunu yapmaya mecburdur. Ve artık 2010'un, 2015'in Türkiye'sinin de çok ilerisinde bir güçle terörü kaynağında yok etme kapasitesine sahiptir. Kürt halkı ise PKK'nın çağrılarına karşılık vermeyerek zaten seçimini yapmıştır.

***
**

Tekrarlamakta fayda var; PKK ve terör habitatında yaşayan herkese; 2013'te Suriye iç savaşından bize bir devlet çıkar mı hevesiyle baltaladıkları çözüm fırsatı yeniden sunulmuştur. Bu sefer de fırsatı kaçırırlarsa bedeli onlar için çok daha ağır olacaktır.

Hiç çiçek böcek muhabbeti yapmaya gerek yok, herkes bu işlerin nasıl olduğunu biliyor. Konuştuğumuz konunun Kürt sorunu olmadığını da... PKK'yı konuşuyoruz. İmralı'ya gidilip gelinirken de PKK'ya operasyonlar durmayacaktır. Hatta Suriye'de ciddi bir operasyonun kapıda olduğu söyleniyor. Kayyum atanan Ahmet Türk'ün İmralı'ya gönderilmesinde de çelişki yoktur. Zira operasyonların da, Kayyum'un da, Demirtaş'ın ve onun gibi pek çoklarının hapiste olma sebebi de PKK'dır. Her neyi konuşacak olursak olalım önce PKK'nın ortadan kalkması gerekiyor. Bu süreci Kürt meselesinin bir cüzü gibi anlayan ve anlatanlar hata yapar.

Türkiye'yi Irak'la Suriye'yle karıştıranlar, Türkiye'yi karıştırarak kendilerine bir siyasal egemenlik alanı sağlayacaklarını zannetti.

Geç de olsa, öyle olmadığını anladılar.

Bakalım bu fırsatı değerlendirebilecekler mi?