Nihai amacý, PKK’ya silah býraktýrma olan çözüm süreci gündeme gelince Türkiye’nin bölgesel etkinliðini kýrmak isteyen bir kýsým ülke ve odaklar ile AK Parti’yi zayýflatmak isteyen güçlerin baþka ‘terör örgütleri’ni aktive edebileceði veya PKK içindeki kanatlarý yönlendirmeye çalýþabileceði konuþulmaya baþladý.
PKK, bilindiði gibi ‘Kürt kimliði’ni veya ‘Kürt sorunu’nu istismar eden bir örgüt... ‘Alevi kimliði’ni istismara yatkýn olan DHKP-C’nin bir süredir daha aktif hale getirilmesi veya geçmiþte din etiketiyle tartýþýlan bazý örgütlerin yeniden gündeme taþýnma ihtimali bu baðlamda dile getirilen konular...
Bence PKK yerine baþka örgütlerin dolaþýma sokulmak istenmesinden ziyade PKK içindeki farklý kanatlarýn sürece zarar verecek þekilde kurgulanmaya çalýþýlma ihtimali daha fazla dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bu tür riskleri gözardý etmemek ne kadar gerekliyse, bunu negatif hava yayacak þekilde büyütmemek de o kadar gereklidir. Diðer kurgular süreci doðrudan tahrip edemez, ama örgüt içindeki kurgular süreci doðrudan etkileyebilir. Ben þu an için böyle bir risk görmüyorum, ancak meselenin bu yönünü ihtiyatla gözlemlemenin de önemli olduðunu düþünüyorum.
***
Medyaya yansýdýðý gibi Kandil baþlangýçta çözüme soðuk bakýyor ve 2 yýl daha mevcut durumun devamýný arzuluyordu. Öcalan’ýn çýkýþý, bu beklentilerini kýrdý.
Örgüt içindeki ‘þahin’lerin Öcalan’ýn verdiði istikamete ne kadar uyacaðý ve ‘silah býrakma’ fikrini ne kadar kabulleneceði önemli bir konu...
Cengiz Çandar’ýn TESEV için hazýrladýðý raporda PKK’nýn þahinleri olarak Duran Kalkan, Cemil Bayýk ve Mustafa Karasu sayýlýyordu. Bunlarýn Alevi-solcu kimliðinin öne çýktýðý, Ali Haydar Kaytan ve Rýza Altun gibi isimlerin de bu anlayýþýn temsilcisi olduðu söyleniyordu. Doðrudan silahlý unsurlarýn baþýnda olan Sofi Nurettin ve Fehman Hüseyin gibi isimlerin Oslo Süreci’nde sergiledikleri tavýrlar, onlarý da bu kategorinin tartýþýlmaz isimleri olduðunu gösteriyor.
Osman Öcalan da bazý röportajlarýnda örgüt içindeki bu kanatla ilgili þunlarý söylüyordu: “PKK homojen bir güç deðildir. PKK içerisindeki solcu ve Alevi kesim, ittifak halinde mevcut hükümete karþýdýr. Daha doðrusu solcu ve Alevi PKK’lýlar, AK Parti’yi baþarýsýz kýlmak için baþtan beri savaþý dayatýyor. Biz daðlardayken bu kesimi etkisiz kýlmýþtýk. Son zamanlarda yurtsever kesim yerine Alevi ve solcu kesim PKK içinde etkili olmuþ durumda. PKK’yý þimdi bu grup yönlendirmektedir.”
Geçen gün Mustafa Karasu’nun verdiði uzun bir röportajý görünce bu deðerlendirmeler aklýma geldi. Karasu, tamamen Alevilik temalý söyleþisinde Alevilerin soykýrýma uðradýðýný, Alevi Kürtlerin iki kimliðine de ayný þekilde sahip çýkmasý gerektiðini vurguluyordu.
Din olgusuna bakýþý belli olan bu isimlerin Alevilik gibi bir derdi olmadýðýný, Alevi toplumuyla birlikte anýlmalarýnýn bile haksýzlýk olacaðýný söylemeye bile gerek yok. Buradaki vurgu, örgüt içindeki bir kanadýn bu kartý oynayarak farklý bir duyarlýlýk ve tavýr geliþtirip geliþtirmeyeceðine yönelik...
Özellikle Suriye-Irak-Ýran ekseninde faaliyet gösteren örgütün son geliþmeler baðlamýnda bu eðilim üzerinden hesaplar yapmasý pekala mümkündür.
***
Aysel Tuðluk’un, örgütün geleceðiyle ilgili “Suriye’de bir süre daha silahlý; Ýran’da yakýn gelecekte tekrar silahlý; Avrupa’da kurumsal” þeklindeki yorumu dikkat çekicidir.
Kandil’e giden BDP’lilerin çektirdiði fotoðrafta (Karasu hariç) tüm bu isimlerin birlik görüntüsü vermesi bu yöndeki endiþeleri izale etmeye yönelik olabilir mi bilmiyoruz. Bunu zaman içinde daha iyi göreceðiz.
Bu noktada örgüt içindeki bazý gruplarýn farklý bir karakteri öne çekerek, farklý bölgelerde baþka hesaplarýn içine girip girmeyeceði de irdelenmesi gereken bir konudur.
Süreçle ilgili umutlarýmýz ne kadar yüksekse, ihtiyat ve duyarlýlýðýmýz da o kadar yüksektir.