Çözüm süreci, Türkiye’nin iç insicamýný saðlamaya yönelik bir proje idi. O gerçekleþirse, Türkiye’nin bölgesel rollerini daha iyi oynama imkaný olacaktý.
Yýllarca terörü yaþamýþ ve binlerce insanýmýzý, milyar dolarlarca maddi varlýðýmýzý kaybetmiþtik. Daha da kötüsü, iþin nihayetinde toplumsal dokunun tahrip olma riski vardý. Ýçerde sancý yaþayan bir ülkenin bölgesel rol üstlenmesi mümkün olmazdý.
Çözüm süreci ile ölümler durmuþ, maddi kayýplar durmuþ ve toplumsal sancýnýn önü alýnmýþtý.
Türkiye Ýslam dünyasý için örnek ülke olarak görülmeye baþlanmýþtý. Türkiye’de “Ýslami aidiyetleri öne çýkan bir kadro” iktidardaydý. Bu yönüyle de Ýslam dünyasý için laik kadrolardan daha çok örneklik söz konusu idi.
Nitekim “Arap Baharý” hadisesi, Türkiye örnekliði istikametinde iktidar deðiþimlerini getirdi. Türkiye, Mýsýr’da, Tunus’ta Ýslamcý kadrolara bile “Batý’yý ürkütmeme” yönünde telkinlerde bulundu.
Ancak zaman içinde -farklý sebepler sýralanabilir- Türkiye ile Amerika arasýnda Ortadoðu’daki geliþmeler konusunda açý farklýlýklarý oluþtu.
Ondan sonra Amerika bölgede Türkiye’nin nüfuzunun önünü kesecek hamleler yapmaya baþladý. Mýsýr, Suriye farklýlaþmalarý bunun sonucudur.
Bu farklýlaþmalardan en tehlikelisinin Suriye’de “DAEÞ’le mücadele” gerekçesini kullanarak Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediði bir yapýya meþruiyyet zemini sunmasýdýr.
Amerika, PYD’nin bir “PKK versiyonu” olduðunu bilmiyor olamaz.
Zaten PKK cenahý da, konjonktürün kendilerine yeni bir zemin açtýðýný, onun için çözüm sürecinin gerektirdiði “silahlý yapýnýn tasfiyesi” meselesi üzerinde yeniden düþünme noktasýnda olduklarýný ifade etmekten kaçýnmýyor. Þu anda Türkiye ile Amerika arasýndaki en önemli farklýlaþmanýn “PYD’nin tanýmlanmasý” noktasýnda odaklaþtýðý bir sýr deðil.
Amerika PYD’yi, DAEÞ’le çarpýþma rolünde meþru bir silahlý güç olarak görüyor. “Amerika’nýn kara gücü” rolünün bile yakýþtýrýldýðý PYD’nin, Suriye olayýnýn nihai çözümünde ne ile ödüllendirileceði sorusu, aslýnda Amerika’nýn Türkiye’yi sonunda neyi kabule zorlayacaðý sorusu ile eþanlamlýdýr.
Ýçeriye gelirsek, þu anda PKK’nýn baþlattýðý savaþýn, Amerika’nýn Suriye’de PYD’ye açtýðý alandan cesaret aldýðýný görmemek için kör, aptal, saf olmak gerekir.
Bu durumda biz, PKK’nýn tasfiyesi hamlesi ile ne yapmýþ oluyoruz?
Amerika’nýn Suriye’de baþlatýp Türkiye’ye ihraç edileceðini tasarlamamýþ olmasý imkansýz olan bir projenin önünü kesmek için çaba sarf ediyoruz.
Bunu Amerika ile bu açýklýkta konuþuyor muyuz, bilmiyorum ama belki tüm konuþmalarýn bir ileri cümlesinin içinde “Ey dost, müttefik Amerika, bizim rahatsýzlýðýmýzý biliyorsun, hala neyi oynuyorsun?” sorusu vardýr.
Ama bu iþler böyledir.
Hele Ortadoðu gibi bir büyük mücadele alanýnda oynuyorsanýz, dostluk, müttefiklik, hatta “Müslüman kardeþlik” gibi kavramlarýn sür’atle iç boþalmasý yaþayabileceðini hesaba katmanýz gerekir.
Bir süre önce Ýncirlik’i ABD operasyonlarýna açtýðýmýz ve DAEÞ’le mücadeleye aktif katýldýðýmýz için, “Amerika’nýn PKK’yý sattýðý” temalarýný iþlemiþtik.
Bu, baþka bir denklemde Amerika’nýn Türkiye’yi satmayacaðý anlamýna gelmez.
Sonuçta kendi göbeðimizi kesecek bir kudrete sahip olmamýz gerekiyor.
Bu sebeple PKK’yý, þu veya bu ülkenin onun üzerinden Türkiye’ye karþý þantaj uygulayamayacak ölçüde etkisiz hale getirmek, Türkiye’nin en hayati iç-dýþ güvenlik sorunu haline gelmiþtir. PKK’nýn tasfiyesi, toplumsal doku tahribini önlemek için de þarttýr.
Sonunda hedeflenen yine barýþtýr. Örgüt dýþ azdýrmalarla barýþýn paydaþý olamadý. Þimdi barýþ ona raðmen ve onu tasfiye ederek gerçekleþecektir.