PKK terörü ve toplumsal uzlaþý

PKK terörü, 1980’lerden beri farklý dozajlarda varlýðýný sürdürüyor. Son terör dalgasýný öncekilerden farklý kýlan dinamikler olmakla birlikte, kronolojik ve konjonktürel özellikleri dýþýnda, PKK 1984’te ne yapýyorsa bugün de aynýsýný yapmaya devam ediyor. 

PKK terörünün baþladýðý ilk günden itibaren, akan kanýn önemli bir neticesi de toplumsal uzlaþýnýn kýrýlgan hale gelmesi oldu. Buna raðmen, dünyadaki etnik temelli çatýþmalarla kýyaslandýðýnda, Türkiye’deki toplumsal kýrýlganlýklarýn diðerleriyle mukayese edilemeyecek düzeyde korunaklý olduðu görülür. Bu durum, etnik temelli gerilimlerde görülmeyen bir neticedir.

30 yýlý aþacak þekilde devam eden terörün, dünyadaki benzer örneklerinden açýk bir þekilde ayrýlarak, belirgin bir toplumsal çatýþma üretmemesi ve toplumsal uzlaþýyý ‘telafi edilebilir düzeyde’ tahrip etmiþ olmasýný iyi okumak gerekiyor.

On binlerce insanýmýzýn hayatýna mal olan teröre raðmen, þiddetin toplumsal çatýþma zeminini yoðun bir þekilde oluþturamamasýnýn bilinen sebepleri mevcut. Baþta ‘tarihdaþlýk’ olmak üzere, bir arada yaþama tecrübesinin birçok dinamik üzerinden etkili olduðu bu durumda asýl dinamik, sorunun büyük ölçüde vesayet rejimi ile terör arasýnda olduðunun düþünülmesiydi.

1980’ler ve 1990’lar boyunca Kürt meselesi teröre raðmen bir demokratikleþme sorunuydu. Hatta sorunun demokratikleþme açýðýndan kaynaklanan aðýrlýðý yer yer terörün yakýcýlýðýný da aþmaktaydý. Vesayet rejimi ile PKK arasýna sýkýþmýþ bir sorunun toplumsal anlamda yönetilmesi ve ihata edilmesi yönetilebilir bir kriz alanýydý. Toplumsal kesimler akan kandan dolayý terörizme de, vesayet rejiminin ‘ret, inkâr ve asimilasyon’ politikalarýna da farklý düzeyde mesafe koyarak, sorunun mahallesinde beraber yaþadýðý insanlara sirayet etmesinin önünü açmýyordu.

Bugün geldiðimiz noktada ise sorunun PKK terörü ile vesayet rejimi arasýnda olduðunu ya da büyük bir demokratikleþme meselesi olduðunu söylemek mümkün deðildir. Zira hem siyasi mücadelenin hem de demokratik zeminin tamamen ve herkese açýldýðý bir dönemdeyiz. Kýsaca, yýllarca devam eden ‘PKK-vesayet rejimi denkleminin’ bir ayaðý AK Parti marifetiyle ortadan kalkmýþ oldu. Dolayýsýyla yeni soru(n), PKK terörünün neticelerinin toplumsal düzeyde ne kadar hissedileceðidir.

Bu sorunun cevabý, 7 Haziran sonrasýnda yükselen terör ile toplumsal uzlaþýnýn zedelenme frekansýnýn paralel hareketiyle ortaya çýktý. Maalesef PKK terörü bir yandan, HDP siyasal vandalizmi diðer yandan, vesayet rejimi bariyeri olmaksýzýn doðrudan toplumsal dokuya kast edecek þekilde tahribata devam ediyorlar. Her iki aktörün herhangi bir sorumluluk hissetmedikleri de kayýt altýnda artýk. 

Toplumsal sinir uçlarýný en ham haliyle tahrip eden bu yeni dalga karþýsýnda ‘meþru zeminleri korumak’ en hassas meseleye dönüþmüþ durumda. Tam da bu noktada toplumsal vasatý tutan AK Parti’nin kýymeti ortaya çýkýyor. AK Parti açýsýndan bütün siyasal coðrafyada var olan tek aktör olarak, PKK terörünün ‘güvenlik sorunsalý’ alanýnda tutulmasý Türkiye’nin yakýn geleceði açýsýndan en yakýcý meseleye dönüþmüþ durumda. Bu yeni kriz alanýna CHP ve MHP’nin ne düzeyde olgunlukla yaklaþacaklarý da sorunun tabiatý ve þiddetini belirleyecektir. Ayný þekilde, alacaklarý tavrýn 1 Kasým’a da doðrudan yansýyacaðýný söylemek gerekiyor.