Kürt Meselesi’nin müstakil bir yakýcý soruna dönüþtüðü yýllarda, en fazla sancýsý çekilen nokta, herkesin gördüðü ‘Kürt Meselesi’ni vesayet rejiminin inkârda ýsrar etmesiydi. Bu inkârýn maliyeti Türkiye’nin 25 yýlýna mal oldu. Ne ulus devletin ilkel þablonunun yarattýðý sýkýntýlar ne de asimilasyon politikalarýnýn tabiî bir þekilde sebep olduðu büyük toplumsal maliyetler, vesayet rejimini Kürt Meselesi’nin varlýðýna ikna etmeye yetmedi.
Önce geri kalmýþlýk analizlerinde yýllarca patinaj çeken bu akýl, 1980 sonrasý meselenin kanlý hale gelmesiyle kendisine konforlu bir alan buldu. PKK ile olan dolaylý ‘iþbirliði’ içerisinde Türkiye’nin Kürt Meselesi baðlamýnda demokratikleþmesinin en az yirmi yýl tehir edilmesini saðladý.
2000’li yýllara kadar olan dönem, vesayet rejimi ile bütün resmi ve gayri resmi unsurlarýna sorunun çözümünde demokratikleþmenin rolünü anlatmakla geçti. En temel insan haklarý baþlýklarýndan demokratikleþme alanlarýna kadar, oldukça zahmetli bir siyasi mücadele neticesinde Kürt Meselesi’ni doðrudan ilgilendiren baþlýklarýn kahir ekseriyetinde devrim niteliðinde kýrýlmalar yaþandý. Bu yükün tamamý da AK Parti tarafýndan taþýndý. Bütün bu geliþmeler olurken, sorunu inkâr eden eski Türkiye unsurlarý 1990’larýn yaklaþým ve dilinden ilan ederek veya etmeyerek, kýsmen veya tamamen kurtulmayý baþardýlar.
Benzer bir durum PKK dünyasý için geçerli olmadý. Dün nasýl Kürt Meselesi’ni kesinlikle görmeyerek salt terör meselesine indirgeyen yaklaþým maliyet ürettiyse, bugün de her gün þehitlerin geldiði, bombalarýn patladýðý, intihar saldýrýlarýnýn yapýldýðý Türkiye’yi ve oluþan aðýr maliyeti siyasal arsýzlýða varýlacak þekilde görmeyen yaklaþým da benzer sonuçlar üretiyor.
Ýlginç olduðu kadar siyasal basiretin sýnýrlarýný zorlayan bir krizle karþý karþýyayýz. Terörün zirve yaptýðý bir dönemde, sorunun neredeyse tamamýný terörün teþkil ettiði bir zamanda, terörün varlýðýný bile inkâr eden bir yaklaþýmý ciddiye almamýz bekleniyor. Bugün terörün olmadýðý ve olmayacaðý bir durumda sorundan geriye kalan bakiyenin mahiyeti ve miktarý, yaþanan sorunun isminin ne olduðunu ortaya koymak için yeterlidir. Terörü çýkararak sorunun darasýný aldýðýnýzda, geriye ne büyük bir mesele kalýyor ne de çözülmeyecek bir baþlýk. Zaten ‘askeri baraj’ saçmalýðýna savrulmayý göze alacak kadar tutarsýzlýða gömülmenin de bizlere söylediði þey, terörün varlýðý karþýsýndaki çaresizliðin ve ciddiyetsizliðin ilanýdýr.
Gelinen noktada, geçmiþte güvenliðe odaklanýp Kürt Meselesi’ni görmeyenlerin sadece siyasal körlük içerisinde olduklarýný iddia etmek zordur. Zira bu, çapsýzlýktan mütevellit olsa da oldukça bilinçli bir tercihti. Bu sayede 1980 sonrasýnda vesayet rejiminin ömrü uzatýlmýþ oldu. Dün olduðu gibi, bugün de kendi ütopyalarýna saplanýp terörü görmek istemeyenler bilinçli bir tercihte bulunuyorlar. Ortada salt siyasi basiret sorunu yok. Çünkü bu tercihleriyle, týpký PKK ilk kurþunu sýktýðýnda neler olacaðýný adý gibi bildiði kadar, bugün de terörle nereye varmak istediðinin farkýnda. Burada iki kampýn ortak yönü; siyasi ve ahlaki sorumluluk hissetmemeleridir.
Hemen her gün insanýmýzýn canýna mal olan kanlý süreç faili meçhul deðildir. Bütün eylemlerin açýk bir öznesi ve hedefi bulunmaktadýr. Zekâmýza hakaret edilmesi pahasýna, “barýþ, taraflar elini tetikten çeksin, savaþ hükümeti” laf kalabalýðý ve demagoji ile yaþanan terör kamufle edilemez. HDP bu kanlý süreçte, vesayet rejiminin çapsýz dünyasýnýn bir benzerini Kürtler ve Türkiye maliyetine üretme konusunda kararlý görünüyor. Demirtaþ sahne performansý ve laf ebelikleriyle kendi kendisini tatmin edebilir ama Anadolu’dan Görünüm’ün kötü bir kopyasý olmaktan kurtulamaz.