PKK ve ‘sivil’ toplum

Yýllardýr Kürt Meselesi’ne dair önemli paydaþlardan birisi de ‘sivil toplum’ oldu. Sorunun ve unsurlarýnýn yýllar içerisinde gayet tabiî bir þekilde dönüþümüne þahitlik ettik. Bu deðiþime karþý sert bir direnç gösteren unsurlar, ister istemez 20-30 yýl önce ne yapýyorsa onu yapmak durumunda kalýyorlar. PKK ise deðiþime karþý direncin en son karakolu durumunda. 

Vesayet rejiminin baþta kendisi olmak üzere nöbetçilerinin kahir ekseriyeti ve kendisinden beslenenler ile toplamda oluþturduðu atmosfer son on yýlda AK Parti eliyle daðýtýldý. PKK’nýn böylesi bir deðiþime vesayet rejiminden daha fazla direnmeyi baþaracak motivasyonu nasýl bulduðu, önemli bir sorun olarak masaya yatýrýlmalý. Bu soruya cevap vermek isteyenlerin ilk baþta dile getirdiði argüman ise PKK’nýn kendi kendisine inþa ettiði korunaklý ideolojik dünya ve iradesini baþka güçlere teslim etmiþ olmasý oluyor. PKK için alt baþlýklara inmeden böylesi tespitler yapmak mümkünken, ‘sivil toplum’ için ayný soruya ayný rahatlýkla cevap vermek mümkün deðildir.

Nasýl olur da, toplumsal ve siyasal deðiþime bu denli açýk olduðu farz edilen, hatta bizatihi deðiþimin taþýyýcý gücü olmasý beklenen sivil toplum, mesele PKK olunca 20-30 yýl önce ne söylüyorsa aynýsýný söyleyebilmeyi baþarabilmektedir? Zira konjonktürel baþlýklarý ayýkladýðýnýz anda, geçen yüzyýldan beri cümle kalýplarý bile statik olan ve toplamda da her konuda üç-beþ þablonu geçemeyen ayný kliþeler varlýðýný sürdürebiliyor. Zamana bu denli korunaklý bir toplumsal yapýnýn varlýðý üzerine düþünmekte fayda var.

Öncelikle bu organizasyonlarýn, özellikle konu PKK olunca ‘sivil’ olarak adlandýrýlmasý için asgari þartýn sadece ‘silahlý’ olmamalarýna kadar düþtüðünü tespit etmek gerekiyor. Zira 1990’lý yýllarda, vesayet rejiminin aðýr uygulamalarý karþýsýnda farklý kesimlerde nefes alma alaný olarak inþa edilen sivil toplum organizasyonlarý, zaman içerisinde en azýndan yukarýdaki asgari þarttan kurtulma yoluna girdiler.

Kürt Meselesi gibi kitlesel destek ve ilginin olduðu, içeride ve dýþarýda fazlaca müþteriye sahip, hepsinden önemlisi yakýcý bir soruna tek gündem olarak el atmanýn tabiî neticelerinden birisinin belli oranda körleþmeye yol açmasý da hoþ görülebilirdi. Lakin bugün tecrübe ettiðimiz durum, nefes almak için açýlan kurumlarýn çoðunun silahlý bir örgüt için kamuflaj vazifesi ifa eden ya da meþruiyet arayýþýna aracý haline gelen yapýlara dönüþmesinden ibaret. 

6-8 Ekim yoluyla PKK terörünü ‘faili meçhul’ potasýnda temizlemeye çalýþan, Suruç sonrasýnda ise terörü komplo açýklamalarýyla aklamaya çalýþan, kime ne söylenmesi gerektiði aþikâr olmasýna raðmen, absürt duruma düþmek pahasýna ‘kes-yapýþtýr tekniðiyle’ yazýlmýþ öznesiz cümlelerle sadece kendilerinin ve PKK’nýn anladýðý bildirilere ram oldular. Bu noktada, sivil toplum kuruluþlarýnýn “baðýmsýz ve tarafsýz” olmasýna dair naif liberal beklentiyi ve sahteliði bir kenara býrakýp, reel politikle yüzleþilmesi gerekiyor. Asýl kriz de burada baþlýyor.

Vesayet rejiminin ve Kürt Meselesi’nin en aðýr dönemi olarak kayda geçen 1990’lardan her anlamda çýkamayan ‘sivil toplum’ kuruluþlarý, sözcüsü, uzantýsý ve paydaþý olduklarý hareketlerin anlamsýzlaþan birer unsuruna hýzla dönüþüyorlar. Bu eðilim ve erozyon devam ederse, ortaya çýkacak enkazýn altýnda kalmamalarý içten bile deðil.

Sürekli ayný aktöre ayný dille konuþmanýn yarattýðý körlüðün içerisinden farklý sesleri duymak, üslubu görmek elbette kolay deðil. Lakin þu tespiti de açýk bir þekilde yapmak gerekiyor: Sivilliðini elinde silah olmamasýndan, farklýlýðýný Türkiye vasatýndan kopuþundan, ajandasýný PKK’nýn gündeminden, jeopolitiðini zaman zaman çekinmeden baþka baþkentlerden ithal edebilen yapýlar ortaya çýktý. Bu yapýlarýn reel politikle yüzleþme krizleri PKK’nýn siyasallaþma krizinden daha aðýr olmaya devam ettiði sürece, anlamsýzlaþma süreçleri ivme kazanacaktýr.

Gelinen nokta itibariyle mezkûr durumun, uzantýsý ve sözcüsü olduklarý hareketlere bir faydasý olmadýðý gibi, bu yapýlarýn Türkiye ile konuþmalarý da gün geçtikçe imkânsýz bir misyona dönüþmektedir.