PKK ve yerlilik krizi

Kürt Meselesi’nin bidayetinden bu yana en önemli dinamiklerinden birisi de ‘yabancı başkentler’ oldu. Bu durum ister vesayet rejiminin ulus devlet çıkmazlarıyla cesurca yüzleşmek yerine korkulara esir olduğu anlarda olsun, isterse de Kürt Meselesi’nin taşıyıcı unsurlarının meşruiyet ve lojistik arayışları sırasında olsun, aynı kısır döngüyü üretti. Her iki taraf da, farklı yerlilik krizleri üretmekten başka bir şey yapamadılar. 

İlginç bir şekilde, birbirlerine varoluşsal düşmanlık içerisinde olduklarını iddia eden bu aktörler, seküler dünyanın nimetlerinden mütevellit bir zeminde ve yerli olan her şeye düşmanlık konusunda fanatizme varacak bir mutabakat içerisinde oldular. AK Parti’nin soruna radikal müdahalesiyle birlikte ise yerlilik krizleri tam anlamıyla ortaya çıktı. Kısa bir sürede, her iki tarafın da bazı unsurları açıktan işbirliğine varacak düzeyde ortak zemin arayışına girdiler. Kemalizm’e methiyeler düzmeye başlayanlar kafayı kaldırırken, PKK’nın AK Parti’ye karşı bir çıpa olarak kullanılabileceğini fark ettiler.

7 Haziran Seçimleri bu işbirliğinin zirve yaptığı milat oldu. Elbette taraflara sorulduğunda, böyle bir işbirliğinin taktik ve stratejik gerekçelendirmesini yapmak üzere psikolojik ve siyasi hazırlık yapıldığı görüldü. Ortak düşman ucuzluğunu aşamayan bir siyasi basiretsizlik ve ahlaki iflasla içine düştükleri durumu meşrulaştırmak için kıvranıp durdular. Aslında bu kıvranmaların kaynağı tutarsızlık gibi görünse de, derinlerdeki yapısal sancı yerlilik krizinden başka bir şey değildi. Türkiye’de Türkiye’ye, bu bölgede bölgemize dair sahici, yerli ve bize ait bir şeyler söyleyememenin sancısıydı bu; başka başkentlerle kurulan çarpık ilişkileri yönetememenin altında ezildikçe, AK Parti kamuflajı altında Türkiye’ye, Türklere ve Kürtlere düşmanlık yapmanın utancı.

HDP, iki haftadır demeç vermedik Batılı televizyon, gazete ve internet sitesi bırakmadı. Kendisini, en rahat konuşacağı yer Diyarbakır’da bile konuşamaz hale getiren bir akıldan bahsediyoruz. Diyarbakır’da yaratılan atmosferde, HDP’nin ancak kendi kendisiyle konuşması mümkün artık. Çünkü PKK dışındaki her türlü farklılığa karşı estirilen terör, 1990’larda vesayet rejimin Kürt Meselesi’ne dair müsaade ettiği özgürlük alanından bile fazla daralmış durumda. Ve gelinen noktada, Ankara’da ve Erbil’de konuşma ve diyalog melekesinin PKK terörüne kurban verilmesinin peşine düşmek yerine, başka başkentlerde(n) zemin kazanmanın konforunun peşine düşülmüş durumda.

Başka başkentlerden Türkiye’ye konuşan aktörlere ilk tepki olarak ‘mütercim muamelesi’ yapılmasına kimse şaşırmamalıdır. Bomba ve kurşun seslerinin arasında yapılmaya çalışılan tercümenin ise zaten baştan iletişimi daha kötü hale getireceği ilk beklenti olmalıdır. Pişkinlikle ve ısrarla dezenformasyona müptela bir şekilde ve ergen bir ciddiyetsizlikle Türkiye’yi sağa sola şikâyet ederek tatmin olmanın, içerisinde bulunduğumuz yeni duruma olumlu bir katkısı olması da beklenemez.

PKK ve HDP elbette çok zekice işler yaptıklarını, akıl almaz jeopolitik denklemler kurduklarını, bütün kamu diplomasisi tekniklerini boşa çıkaracak manevraları hayata geçirdiklerini düşünüyor olmalılar. Konuştukları başkentlere, en az romanlarının İngilizceye çevrileceğinin bilinciyle Türkçe yazarak ödülünü alan yazarlar kadar stratejik bir gramer ve lügat kullandıklarına da şüphe yok. Lakin ortada duran acı gerçeğin, yani PKK’nın 2015 Türkiye’sinde kan akıtan bir terör örgütü, Ortadoğu’da ise Baas rejimine asker yazılan ve Kürtleri hak etmedikleri bir kıskacın içerisine çeken kaotik bir unsur olmasının demeçlerle değişmesi mümkün değil. Yaşanmakta olan olgu, algı manipülasyonlarıyla deforme edilemeyecek kadar muhkem ve kanlı.

Yerlilik krizini aşmanın yolu, orta ve uzun vadede birçok unsurun aynı anda hayata geçmesiyle mümkün. Tekrar etmek gerekirse; Türklere, Kürtlere, AK Parti’ye, kısacası Türkiye’ye düşmanlıktan vazgeçmeden kurtulabilecekleri bir maraz değil. Yabancı başkentlerde ‘duymak istedikleri cümleleri’ tekrarlayarak konuşmanın konforu yerine, Türkiye’de var olmanın zahmetine talip olmadıkları sürece, yaşadıkları krizle yüzleşmeleri mümkün değil.