PKK’cilik oynayan çocuklar

Bundan yaklaşık bir ay öncesi.

Diyarbakır’da bir evde misafirim.

Her yaştan bir grup kadınla konuşuyoruz.

Sohbet, “kamusal alan”da yapılan siyasi tartışmalardan yahut az çok siyasallaşmış kadınlar ve erkeklerle konuşmaktan epey farklı.

Yüksek siyaset”in değmediği, bazen de gönül eğmediği yerlerden seyrediyor çünkü.

Bir kere çok neşeliler. Hepsi dindar insanlar. Olayların PKK’ye doğru geliştiği süreci de PKK ile aldığı boyutu da yaşamışlar, yılmışlar. Ve ilk kez şimdi, barışın geleceğine yürekten inanıyorlar. İstisnasız tüm cümleleri inşaallah’a bağlanıyor.

Onların ya da ailelerinin PKK ile ya da PKK’ye karşı devlet tarafından icat edilmiş yan yapılarla herhangi bir yaşanmışlıkları yok, hiç olmamış.

Bilakis PKK şiddetinin de JİTEM türü yapıların da türlü türlü ceremesini çekmişler.

İkisine de boyun eğmemişler ama öldüren şiddet hep yanıbaşlarında olmuş.

Çocukları dağa giden komşuları, faili meçhule kurban giden ahbapları, dindar Kürt’tür diye oradan oraya sürülen yakınları, okulu bırakıp PKK’ye katılan arkadaşları var herbirinin.

Ev oturmalarında, kapı önü sohbetlerde başka annelerin evlat hasretine ya da acısına tanıklık etmişler, bazen teselli edeni olmuşlar.

Evi köyü yakılıp göçe zorlanmış ailelerin yaşadığı sıkıntıları katık etmişler 90’ların o dar günlerini  Veya sokak ortasında açıktan işlenen faili meçhullere şahit olmuşlar.

Cinayeti küçük bir çocuk gördü

Mesela evin küçük kızı küçükken, boyu balkondan bakmasına daha yeni elverirken, namaz kılmakta olan birisinin, sakınımsız ve kararlı biri tarafından başına sıkılan kurşunlarla öldürüldüğünü görmüş. Hafızası olayı tüm detaylarıyla saklamış, hala nefessiz anlatıyor.

Bir başka çocuk, bir başka cinayeti görme talihsizliğini yaşamış. O gün dökülüvermiş saçları. Yıllarca uykusundan ağlayarak uyanmış, psikolojik tedavi görmüş.

Liseye giden genç kız, PKK’ya “sempati” duyan çocukların diğer çocuklar üzerinde baskı kurmasından, ailelerinin siyasi sicilini sorgulamasından şikayet ediyor, onlar tarafından gözetlenmenin berbat bir şey olduğunu söylüyor. Eğlence anlayışlarını bile PKK belirliyor, diye gülüyor. Çocuklar teneffüslerde “biji serok...” çekiyorlarmış.

Laf lafı açıyor ve küçük çocukların apartman aralarında, sokak ortalarında nasıl PKK’cilik oynadıklarını anlatıyor kadınlar. Çocukların PKK ve polis diye ikiye ayrıldığını, herkesin gerilla olmak istediğini, karşılıklı baskınlar verilip silahların çekildiğini... Sonra, anne önsezisiyle irkiliyor ve “en fecisi de işte bu” diyorlar.

PKK’den öte PKK’ciler

PKK’cilik oynayan başkaları da var. Öcalan devletle görüştü, silah bırakma takvimi netleşiyor, süreç tıkır tıkır işliyor diye ne yapacaklarını şaşırdılar.

Farfaracı tipler, beyaz Türk olmanın konforundan vazgeçmeden şıpınişi toplumsal mühendislik çalışmaları yapmak istiyor, “yaTürk sorunu n’olcek” diye tutturuyorlar.

Steril solcular bir türlü sükun bulmuyor, Öcalan, Karayılan MİT’e devlete nasıl güvenir, nasıl ikna olur diye kurdeşen döküyor.

O işler öyle olmaz”cı hepimizin asabi ablası, “İslamcıları olduğu gibi Kürtçüleri de ben adam edicem” iddiasıyla girdiği sahada baş gösteren ani PKK muhibliğinin ateşiyle oradan oraya hırsla seyirtiyor.

Kan uykusuna doymayanlar, “Öcalan istedi diye bunca yıllık siyasallaşmış Kürtler asla silah bırakmaz” diyor.

Yahut haklı ve gerekli buldukları

PKK şiddeti susmasın sürsün diye fakir Kürt çocuklarını her daim gazlayan ama kendileri en küçük bir “feda” eyleminde bulunmayan “ zımparalanmış Kürtler” İmralı’ya doğru “sakın ha anlaşma” diye fısıldamakta...