PKK-HDP simülasyonu, sürecin yeni gerçeği

Cumartesi günü DPI Ankara’da AK Partili ve HDP’li siyasetçilerin yanı sıra Avrupalı parlamenterlerin de katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantının başlığı “Süreci yeniden rayına oturtmak”, konuğu IRA barışında İrlanda hükümeti adına görev alan eski bakan Dermot Ahern’di. Ahern Hayırlı Cuma’ya giden süreci anlattı. Ama tabiidir ki herkesin aklı fikri Türkiye’deki durumdaydı. Kendi evinizde yangın varken, evlatlar kaybediyorken başka türlü olması da beklenemezdi. Konuşma zaruretten tartışmaya döndü ve sürece dair bagajlar ortaya saçıldı.

Ben o günkü toplantıdan hareketle durumun yeni gerçekliğine dair kanaatlerimi özetlemek istiyorum. Ahern’in anlattıklarını Oral Çalışlar’ın yazısından okuyabilirsiniz.

Bir kere taraflar (PKK-HDP hattından isimlerle sürecin diğer tarafı olan AK Parti’ye yakın isimler) birbirinden farklı düzlemdeler. İki ayrı gerçeklik ya da gerçeklik algısı, iki ayrı psikoloji, iki ayrı söylem, iki ayrı kronoloji söz konusu.

AK Partili siyasetçiler silahlı unsurların sınır dışına çıkarılması dahil sözlerin nasıl tutulmadığını, devletin hükümetin ve Meclis’in sürecin hedefine ulaşması için neler yaptığını tarih tarih, madde madde bir somutluk içinde anlatırken HDP’li siyasetçilerin muğlak, gerçeklikten uzak (“AK Parti 7 Haziran sonrasında koalisyon için HDP’ye yalvarmalıydı”) ve çift anlamlı cümlelerle konuşmuş olmalarını (“Erdoğan silahlar betona gömülecek diyor ama anlaşılan TC, Kürtleri silahlarıyla birlikte betona gömecek”) sürecin/durumun bir gerçekliği olarak kaydediyorum ben. Bu durum, bırakın müzakereyi, diyalogun bile ne kadar sıkıntılı olduğunun bir göstergesi aslında.

Yabancı konukları etkilemek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti’yi kötülemek ise vaka-i adiyeden sayılır artık. Ama mesele üzerinden bakıldığında bunun fırsatçılık değil düşünülmüş bir siyasetin icrası ve çözüm fikrine aykırı olduğu da kaydedilmeli.

Öte yandan bu durum genel aslında. Başından beri iki “cephe” var çünkü. Bir yanda meşru alanda hesaba çekilebilir, bedeli ödenir şekilde yürütülen somut siyaset var. Bir yanda ise hesap vermekten uzak, sözü siyaseti değil şiddeti silahı yüceltirken bile Erdoğan düşmanlığını saplantı haline getirenlerin desteğini her koşulda almanın getirdiği kolaycılığa yaslanan bir manipülasyon siyaseti. Ve bu durum Türkiye’nin ve sürecin yeni gerçeği artık.

Örneklerini her gün görüyoruz. PKK’nın üstlendiği terör eylemlerini, sivil cinayetlerini bile AK Parti’nin, Cumhurbaşkanı’nın, “TC devletinin” üzerine yıkan ve gerçeği ters yüz eden bir manipülatörler grubu var. Ya da cinayetlerin failini yani katili meçhulleştirenler. Siyasetçileri, medyaları, sivil uzantılarıyla senkronize çalışan bir mekanizma bu. Bu da bir başka gerçeklik.

Kobani olaylarında bu mekanizma, yeni işbirlikleriyle beraber manipülasyonun zirvesine ulaşmayı başardı. Erdoğan’ın halka açık olarak yaptığı, dolaşımda binlerce videosu olan ve isteyen herkesin izleyip gerçeğini öğrenebileceği bir konuşmayı bile bağlamından kopartıp “bakın Erdoğan Kobani düştü düşecek dedi” diye sunmayı ve insanları buna inandırmayı başardı.

Dolayısıyla PKK ile sadece siyasi ve silahlı bir mücadele yürütülmüyor. Bunun bir de gerçeğin yerine “üretilmiş gerçeğin”, “manipülasyonun” konulduğu bir cephe var. Nasıl ki 90’larda JİTEM’in işlediği suçları manipüle eden bir Ertürk Yöntem mekanizması var idiyse bugün de PKK/YDGH cinayetlerini manipüle eden bir başka düzenek var.

Başarılı bir barış süreci yürütmenin gerek şartı (ki terörle mücadele de buna dahildir) gerçekleri tüm gerçekliğiyle görmek ve buna göre hareket etmektir. Bizim görmemiz, kabul etmemiz ve baş etmemiz gereken gerçeğin bir parçası da “bozulmuş gerçektir” artık.