Bugün “Kürt sorununa çözüm bulmak” adý altýnda devlet eliyle yürütülen çabalarýn tek bir amacý var: PKK’ya silah býraktýrmak. Yani akan kanýn durmasýný saðlamak. Tartýþýlan mesele ise hangi þartlarda PKK’nýn silah býrakacaðý konusu. Bana sorarsanýz “PKK silah býrakýr mý” sorusunu “PKK’ya silah býraktýrýrlar mý” þeklinde sormak daha doðru. Üç gün önceki Daðlýca saldýrýsýný düþünün. Birçoðumuz bu olay üzerine þöyle bir yorum yaptýk: PKK’nýn gerçekleþtirdiði bu saldýrý aslýnda PKK’nýn saldýrýsý deðil. PKK’yý veya hiç deðilse örgütün bazý unsurlarýný kontrol edebilen baþka bazý güçlerin saldýrýsý.
Neden böyle düþündük? Bir defa böylesi terör örgütlerinin özellikle belirli bir aþamadan sonra yalnýzca kendi dinamikleriyle hareket etmediklerini biliyoruz. Örnekleri ortada. Ýkincisi “2009’dan bu yana neredeyse her Erdoðan-Obama görüþmesi öncesinde PKK’nýn mutlaka ses getirecek kanlý bir eylem gerçekleþtirmesi” gibi tesadüfle açýklanamayacak ayrýntýlar bize gayet net bir adres gösteriyor.
Son aylarda yaþananlara yeniden göz attýðýmýzda baþka bazý ayrýntýlar da görüyoruz. Mesela CHP Genel Baþkaný Kýlýçdaroðlu’nun durup dururken “Kürt sorununun çözümü konusunda” elini taþýn altýna sokup iktidarla iþbirliði yapma arzusunu açýklamasýný CHP yöneticilerinin geçen aylarda yaptýðý Washington çýkartmasýna baðlayan yorumlar yapýldý... Ayný þekilde geçtiðimiz aylarda ABD’ye giden BDP yetkililerine de “çözüme yardýmcý olun” telkinlerinde bulunulduðu iddia edildi... Irak cumhurbaþkanlýðý koltuðunda oturan Kürt lider Talabani’nin ve sonra BDP’li Leyla Zana’nýn sürpriz açýklamalarý da bu konuda bir uluslararasý konsensüsün habercisi olarak deðerlendirildi... Bütün bu geliþmeler ABD yönetiminin bölgede yeni bir düzen oluþurken PKK’nýn tasfiyesi seçeneðini masaya yatýrmýþ olmasýna baðlandý.
Diðer taraftan Daðlýca’daki saldýrý 1993’deki Bingöl saldýrýsýna benzetildi. O dönemde de bugünküne benzer bir “çözüm” süreci baþlamýþ, PKK tarafýndan bir aylýk ateþkes ilan edilmiþken, birliklerinden terhis edilen 33 silahsýz askerimiz kalleþçe þehit edildi ve ortaya çýkan toplumsal infial karþýsýnda ateþkes süreci de çözüm ümitleri de bir anda berhava oldu gitti.
Öcalan daha sonra 1993’deki Bingöl saldýrýsýnýn kendi inisiyatifinin dýþýnda gerçekleþtiðini açýklayacaktý. Karayýlan da Avni Özgürel’e verdiði röportajda Silvan olayýný örnek vererek örgüt içinde kendisinin kontrol edemediði unsurlarýn böylesi eylemler yapabileceðini ifade ediyordu. Epey benzerlik var iki olay arasýnda.
Ama eksik býraktýðýmýz nokta “hangi güç hangi amaçla hangi pozisyonu alýyor” sorusunun cevabý. Bir ipucu daha verelim. Dün Murat Yetkin hatýrlattý. Bingöl saldýrýsýnýn ardýndan Bakû-Ceyhan boru hattý projesi de rafa kalkmýþ ve 1999’a kadar rafta kalmýþtý. (Öcalan’ýn yakalanýp Türkiye’ye teslim edildiði tarih!) O günlerde bu noktaya dikkat çeken birkaç yazý yazdýðýmý hatýrlýyorum. PKK’nýn silah býrakmasý biraz da petrol boru hattý güzergâhýnýn güvenlik sicili bakýmýndan gerekliydi. Çünkü terör bölgesinden geçtiði gerekçesiyle güzergâha itiraz ediliyordu. Ekonomik olmaktan ziyade stratejik bakýmdan bu güzergâhý destekleyen ABD ayný zamanda PKK’nýn silah býrakmasý projesini de destekliyordu.
Dolayýsýyla ABD’nin Türkiye’nin iyiliðini isteyebileceðine ihtimal vermeyenler yanýlýyor olabilir. Washington’un çýkarlarýyla Ankara’nýn çýkarlarýnýn örtüþmesi olmayacak bir þey deðil. Burada anahtar kavram “yeni bölge düzeni”.
Ne var ki çýkarlarý ABD’nin -ve elbette Türkiye’nin- çýkarlarýyla uyuþmayan baþka güçler de var etrafta. Onlar da boþ durmuyorlar.